''İnsanların neredeyse zorla inandırıldığı- ki normalde saçma sapan gelebilecek- hayaller gerçekleşmediğinde kim destek olur ? Biri gelir erkek veya kadın fark etmez, kimin gelmesini istiyorsan artık. Gelir de. Senin mutlu, sana yeten, huzurlu bulduğun hayatın tam ortasına dalar o kişi. Tamam elbet eksikleri vardır hayatının. Kimin yok ki Allah aşkına? Genelde kaçınır yarası olan, o kişiden. Hemen bir geçişe dönüp acılarına göz gezdirir. Tereddüttü hat safhadadır. Ama nafile kaçamaz. Öyle bir inandırır ki acılarının geçmişte kalacağına, mutlu olacağına, gitmeyeceğine. İnsansın ya sen de inanırsın tabi. Hangimiz inanmadık ki zaten? Ha yine olsa yine inanırız bak. Ben olsam inanırım. Bence sen olsan sen de inanırsın. Ben şimdi burada , bir daha sevmeyeceğim, hayatıma küstüm, insanlara güvenim yok, lanet olsun bu hayata , lanet olsun bu sevgiye diye girmeyeceğim konuya. Ne kadar yaralanmış olsam da bir şekilde yine gardımı düşürüp sevgi yollarına düşeceğim. Ne kadar aynı sonla biteceğini az çok tahmin etsem de. Ki bitse de. Şöyle bir gerçekte var tabii, kendimi toparlayabilmem bir hayat sürerken neredeyse, ördüğüm duvarlarımın arkasına kimseyi geçit vermeyecek bir ejderhaya da dönüşürüm. Böyle karamsar durduğuma bakmayın, gerçi onu da pek beceremem. Çoğu şeyi beceremem ama ben böyleyim ve gerçekten çok mutluyum. Yani çoğu zaman. Devamlı sırıtıklı bir hal ve genelde susmayan bir çeneye sahibim. Sabah facebooktan gelen diğer mesajında 'Ne kadar gülseniz de, gözlerinizdeki hüznü görüyorum. İzin verin acılarınıza yardımcı olayım...' diye bahseden arkadaş gibi bir durumda söz konusu değil. Allah aşkına benim zaten resmimde gözlerimin rengi belli olmuyor sen içindeki acıyı nasıl okudun? Yok ya benim gözlerimde gülerken hüzün. Zaten hüzünlü olursam da herkes bunu anlar. Zaten normali de o olmamalı mıdır? Mutluyken belli ettiğin gibi, üzgünken de saklanma maskelerin ardına ki insanlar seni anlayabilsin. Herkes ince düşünceli değildir bu hayatta. Ama sen zaten biliyorsun bunu, öyle değil mi?''
Okuduğum bu satırların sonunu 'BETÜÜÜÜÜL!' sesiyle sonlandırmak istemezdim elbet. Ama söz konusu Zeynep ise böyle şeyler normaldir yani bence en azından. Hemen telefonu yastığımın altına saklayıp uyumuş numarası yaptım. Evet eşek kadar olmuş olabilirim ama bazen bu numara hala işe yarar. Yorganın altında iyice büzülmüş gözlerimi kapamış ve gülmemek için zor tuttuğum dudaklarımı ısırıp beklerken Zeynep'in beni böyle görünce geri çekilmesini bekledim. Ha bir de hep ciddi durumlara düştüğünüzde gülmeniz gelmez mi? Benim çok gelir. Bir de saklambaç oynarken çişimin gelmesi mesela? Bu konuya da nasıl geldim inanın emin değilim. 'Betül uyumadığını biliyorum. Yine de beni uğraştıracak mısın?' İki seçeneğim vardı. Ya bu oyunu yorganı kafamdan kaldırıp hemen bitirecektim ya da uyumaya devam ediyormuş gibi yapıp gıkımı çıkarmayacaktım. Eğer sesimi çıkarmazsam bin kat daha laf yiyeceğim kesindi, ama eşref saatine denk gelmiş de olabilirdim ve bana ilişmeden giderdi? Ben ne yapacağımı karar verene kadar Zeynep tepeme çıkmıştı. Hemen ikinci plana geçiyoruz! 'NE ZEYNEP NE? ALLAH AŞKINA İNSANIN EVİNDE DE Mİ RAHAT YOK? HEM SANA YEDEK ANAHTARI KİM VERDİ?!' Benim bu tepkim Zeynep'i alışık olmadığı bir duruma düşürdü ve istemsizce geri çekildi. Yaşasın zafer benim demeye kalmadan ise; 'Bana bağırıp durma çok bilmiş bayan ukala! Nereden bulduysam da buldum. Çık şu yataktan da toparlan. Ayrıca nişana gelmemek ne demek ya?!!!!' Allah'ım, benim bu kıza karşı kazandığım tek bir zafer olmayacak mı? Niye hep bana bağrılıyor? Neden bin erkeğe yeten çenem bu kızda etkisini göstermiyor? Zeynep'in beni tazyikli su gibi geri püskürtmesi enteresan bir durum değildi haliyle ben de yenilgiyi kabul etmiş ve beyaz bayrağımı çekip acısız bir ölüm için en azından teslim olmuştum. 'Sabah sabah bu kadar enerjiyi nereden buluyorsun? Hem Kerem'e söyleyeceğim senin sinirlerini yumuşatıp göndersin bana. Gerçekten kendimi yaşlanmış hissediyorum.' dedim zaten düşmüş omuzlarıma doğru boynumu büküp. 'Ay bana hiiiç Kerem deme şimdi o zaten ayrı bir deli ediyor ya beni. Neyse bebeğim şimdiki konum ise sensin . 2 gün sonra nişanım var ve ben senin gelmeyeceğine dair imalar duyuyorum oradan buradan. Sen elaleme beni rezil mi edeceksin?' ' Ne alaka Zeynep? Ben rezil olurum olursam sen ne diye olacaksın ki?' ' En yakın arkadaşını bile getirtememiş nişanına diye dalga konusu olurum. Benim en mutlu günümde beni nasıl öyle kötü bir konuma düşürürsün? Sen gördüğüm en vicdansız insansın. ' Duygu sömürüsü konusunda Zeynep kesinlikle başı çekerdi. Gerçi başı çekmediği bir alan var mıydı onu da bilemedim şu an. Her şeyiyle mükemmel olup ve bunun için pek çaba sarf etmeyen insanlar vardır ya hani çoğumuzun gıcık olduğu? Hah işte Zeynep de onlardan biri işte. Hele bir de bu kişi en yakın arkadaşınız ise bize acımasınlar da kimlere acısınlar a dostlar?! ' Zeynep, Arda'nın da gelecek olması aslında daha bir rezil durum olmaz mı sence?' ' Hani sen unutmuştun o salağı?' 'Ya tamam sevmiyorum bir duygu beslemiyorum hatta ama nişanlısı ile olan mutluluklarını salak saçma bir şekilde gözüme sokmalarını da istemem yani. Hem senin dedikodu tayfan beni rahat bırakmayacağı için laflara dayanabilir miyim bilemiyorum açıkçası.' ' Saçma sapan konuşma Betül Hanım , bir kere o dedikodu tayfasının reisi benim benden izinsiz çıt çıkaramazlar onlar. Ayrıca 2 gün sonra seni o siyah elbiseyle, orada benim peşimden oradan buraya koşarken göremezsem neler olacağını hayal gücün dahi tahmin edemez. Ha şunu da belirtelim Arda salagi gelmiyormuş nişana.' dedi gözlerini kısarak. Tüylerim savurduğu tehdit sonunda diken diken olmuştu. Ürperdim ne yalan söyleyeyim. Zeynep'i benim kadar tanısanız siz de bana acır ve benim için üzülürdünüz emin olun. Zeynep atarını yapıp çekip gittikten sonra öylece yatakta kalakaldım. Kedim Demlik ise Zeynep'in gittiğinden emin olmuş olacak ki saklandığı yerden çıkıp kucağıma kondu. 'En iyisini siz yaptınız bayım. Keşke beni de saklandığım zaman bulamasa.' ki ne dediğimi anlamış olacak ki yanağımı yalamaya başladı. O bile bu durum karşısında bana merhamet gösterdi. Saate bakıp kalkma zamanının geldiğini fark edince hemen ayaklanıp banyoya koştum denilebilir. Öyle ayna karşısında saatlerini geçiren bir kadın değilim ama canım istedi mi beni bekleyenin de vay haline. Banyoda kendime çeki düzen verdikten sonra , çoğu insanın ne giyeceğine yardım eden yöntem olaraktan balkona çıkma eylemini gerçekleştirdim. Bir iki dakika geçirdikten sonra aslında havanın mont giyecek kadar soğuk olmadığını ,ama ince bir şey giyecek kadar da kuru olmadığını analiz ettim ve bugünlük kombinimi oluşturdum. Kalın bir bordo hırka, buz mavisi gömlek ve siyah pantolunumun üstüne çektiğim siyah çizmelerimle dışarı çıktım son anda aldığım gri berem ise dışarıya çıktığımda 'iyiki takmışım.' dedirtti. En sevdiğim havalara gelmiştik sonunda. Böyle üşüyorsun ama çok değil. Uzun hırkalar giydiğin, ellerini kollarının içine sıkıştıraraktan, evdeki sessizliği yağmurun yer yer hızlandığı sesleri deler geçer. Öyle zamanlar işte. Biraz daha burnumun üşümesine müsaade edip arabaya bindiğim gibi benden bile yaşlı olan dükkana geçtim. Amcamdan kalan kitapçıyı biraz değiştirip yeni şeyler eklesem de çoğu şey onun olduğu zamanlardaki gibi kalmasına dikkat ettim. Hatta bana amcamın inatçılığını hatırlatan bu kepenkleri bile değiştirmedim. Amcamı da kaybedeli 2 yıl oluyor neredeyse. Ben zaten herkesi kaybettim sayılır ya gerçi. Annemin babamı 'daha zengin' biri için terketmesi ve beni fazla bir eşya gibi görüp öylece arkasında bırakması. Canım babamın bana oyun arkadaşlığından, kardeş, anne, sırdaş olması. Benim yükümü tek başına kaldırmaya çalışması. Yük derken ise maddi anlam anlaşılmasın sakın lütfen. Babamla ben beraber olduğumuz sürece para sıkıntısı çekmedik. O yüzden annemin neden bizi terkettiğini anlamaya çalışmam yıllarca sürdü ya zaten. Ben üniversite kepimi atarken arkamda sadece iki yakışıklı vardı benim. 4 yıl önce, yüzleri bazılarına yaşlı gibi gelse de benim için en genç adamlardı onlar. Babam ve amcam. Amcam.. 2 yıl önce kanserden ölmeden önce söz verdirtmişti bana 'Bırakma burayı ona buna. Gücün yettiğince sen devam ettir. Ha gücün yetmezse de, güçlü birini bul ondan destek alarak devam ettir. Senin, benim hatta babanın çocukluğu, gençliği, hayallerimiz var buralarda. Bunu unutma e mi Mavi Kuşum benim? ' Dedemden kalmaymış bu kitapçı. O zaman kitap tamiriyatı da yapılırmış burada. Ben ise okul bittikten sonra bir bankada çalışmaya başladım. Amcamın da dediği gibi çocukluğumun , gençliğimin geçtiği bu dükkan bana hiçbir zaman yabancı olmamıştı. Amcamın emanetine çıkmak ise bana kalmıştı o gittikten sonra. Ama zaten benim için daha iyi oldu ya. Bankada çalışmak, işi gücü kendilerinden önemli şey para olan insanlarla uğraşmak zordu. Bana anlamsız gelmişti. Sinir stres ise cabası. Belki de benim için böylesi daha iyi olmuştu ne demeli? Kitap kısmını bozmayarak neredeyse küçük farklılıklarla bir kaç masa sandalye atıp küçük mutfağı da yenilemiştim tek. Sadece kitap alışverişinde bulunulmuyordu artık. Bilgisayardan bir tuşa bastım. Ezginin günlüğü siyah gözler yankılandı dükkanda. Her sabah olduğu gibi Ali geldi gazeteleri ve dergileri bıraktı ve her zamanki gibi çay teklifimi geri çevirdi. 'Emin ol Betül bir gün Elif'le beraber sadece çay içmeye geleceğim. E şimdi iş çok malum. Haydi görüşürüz.' Dedi. Genelde sabahları kimse gelmez buraya.Hemen söyleyeyim. Burada sadece kitap okumazsınız. Çay kahve içip keklerinizi yiyip güzel muhabbetlere adım atabilirsiniz. Kekleri ve poğaçaları fırına verdikten sonra içeriye biri girdi ve cam kenarındaki masaya oturdu. Adam orada o kadar eğreti duruyordu ki. Uzun boyu simsiyah takım elbisesi ve ciddiyeti ile gazetenin sayfalarını çevirirken ben usulca yanına gidip 'Günaydın. Ne arzu etmiştiniz?' Adam suratıma bile bakmadan 'Sütsüz şekersiz bir kahve.' Dedi. Zerre hoşlanmadığım tiplerden biri daha.Sanki sadece onların işleri önemliymiş gibi. Sadece onların acelesi varmış gibi. İnsan bir günaydında mı demez be adam? Sevimsiz seni. İçimden söylene söylene kahvesini yaparken yanına küçük kurabiyelerden de koydum. Çiçekli peçetelerimi de özenle katladıktan sonra yanına gittim. Masasına bıraktıktan sonra o hala bana orada yokmuşum gibi davranıyordu. Hiç önemsemedim ama onu oracıkta boğabilirdim kendini beğenmiş egoist. 'Afiyet olsun.' Sadece başını salladı. Onların dilinde bu teşekkürler demekti galiba. Bir süre sonra 'Bakar mısınız, ben kurabiye istememiştim.' Dedi ve geri dönüp baktığımda...