21.Bölüm/ Risotto

2K 219 36
                                    

                  


''Mine geldik!'' diyen Ateş Bey'in sesini duyunca zorlukla başımı yasladığım koltuktan kaldırıp etrafıma saf saf baktım.

''Geldik mi? Ne çabuk daha yeni uyumuştum.''

''Yaklaşık iki saattir uyuyorsun Mine. Hatta ufak çaplı bir gürültü bile çıkardın.''

Ne yani arabaya bindiğimiz andan itibaren uyumuş muydum? Ufak çaplı gürültü ile neyi kastetti acaba? Horlamış olamam değil mi? Tamam insan çok yorgun olduğunda inleyip garip sesler çıkarabilir ama asla horlamış olamam. Hayatta inanmam. İnansam mı acaba?

''Bakam öyle tamam şaka yaptım. Horlamadın.''

''Aşkolsun Ateş Bey! Bir an gerçekten kendimden şüphelenmeye başladım. Hayır, yorgun olduğum için uykudaki halime bile güvenemiyorum şu an.''

''Uykunda bazen kedi gibi mırıltılar çıkartıyorsun ama horlamıyorsun.''

Kedi mi? Şimdi bana güzel bir şey mi söyledi acaba? Arabanın tanıdık dar sokağın girişine gelmesiyle evimin önüne geldiğimi anladım. Kemerimi çözüp Ateş Bey'e döndüm.

''Her şey için teşekkürler. Sıcak bir banyo yapıp biraz kendime geleyim sonra giyinip işe gelirim.''

''Hayır gelme!''

''Niye ki? Yoksa kovuldum mu?'' dedim gülerek.

''Evet ama sadece bugünlük. İki gün boyunca çok yoruldun bugün izinlisin. İyice dinlen yarın sabah işe gelirsin.''

Tam itiraz edecekken işaret parmağını dudağıma koydu.

''Bu bir emirdir Mine Hanım!''

Şimdi o parmak oradayken gel de fantezi kurma!

''Pe..peki...'' diyerek kekelemekten başka bir şey yapamadım tabi. Halbuki o parmağı bir güzel ısırıp...

''Mine her şey için yeniden teşekkür ederim. Sen olmasaydın kampın bu denli eğlenceli olacağını sanmıyorum. Hem Can hem de benim için mükemmel bir deneyimdi. İyi ki varsın.'' Diyerek bana gülümseyerek eğildiğinde yeniden kalp atışlarım hızlanmış dün akşam oymak başı tarafından katledilen öpücüğün devamının geleceğini hissetmiştim. Fakat arkamızdan gelen korna sesiyle içimden salladığım okkalı küfür sahibine çoktan ulaşmıştı.

''Sanırım gitsem iyi olacak. Sonra görüşürüz.''

''Görüşürüz.'' Diyerek arabadan çıktım. Ateş Bey'in arabası uzaklaşırken onun akasından devam eden arabanın yanımda hafifçe duraksadığını fark ederek cama doğru eğildim.

''Eviniz yok mu sizin kızım araba içinde ne diye fingirdeşiyorsunuz.'' Diyen yaşlı teyzelerin kahkahaları eşliğinde kalakaldım.

''Sayenizde fingirdeşemiyoruz teyzeciğim. Ah bir izin verseniz...'' Dedikten sonra apartmanın merdivenlere yöneldim.

''Ayol azmış şimdiki gençler Fikriye''

''Öyle öyle Naciye hadi gidip bebek sahilinde koşan kaslı çocukları izleyelim''

Teyzelerin arkasından garip garip bakarken Müge ve kendimi düşündüm. Acaba yıllar sonra bizde mi böyle olacağız. Müge'de bu kafa varken evlenemez. Ben de Ateş Bey'le öpüşemeden kız kurusu olur çıkarım. Düşüncesi bile kötü.

Eve girdiğimde sevgili ablamın çoktan işe gittiğini fark ettim. Her ne kadar bu işe başlarken söylense de zamanla alışmış hatta erken kalktığı için bile söylenmekten vazgeçmişti. Yine de Cem Bey'e olan gıcıklığı geçmemişti. Her seferinde 'Bu adam beni deli ediyor' diye saatlerce bana şikayet ediyordu.
Ateş Bey'e söz verdiysem
de biraz dinlendikten sonra şirkete gidip ablamın durumunu kontrol edebilirdim. Her ne kadar Cem Bey ile kanlı bıçaklı gibi görünse de erkeklere güven olmazdı. Belki azarlıyorum ayağına ablamı kendine bağlıyor olabilirdi. Ne demişler en büyük aşklar nefretle başlar. Onları yalnız bırakmamam lazımdı. Bir de Alev vardı. O yemekte Rüzgar denen kele tüm gazı verdikten sonra ne yaptığını çok merak ediyordum. Acaba kızı ikna edebildi mi? Yada ikna olayı fazlasıyla amacını aşıp başka boyutlara mı geldi?

YAY BURCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin