Bölüm 16/Can Aslanlı

2K 225 25
                                    

Rüzgar'a uygunsuz halde yakalandıktan sonra olayı bir şekilde sakarlığa bağlayıp oradan sıvışmıştım. Alev işlerini tamamlamak için şirkette kalırken ben Ateş Bey'in şoförünü daha fazla bekletmemek için aşağıya indim. Arabanın kapısında beni ayakta bekleyen adamı görünce totom yine tavan yaptı. Vay be Mine, dolmuş ve otobüslerden; önce taksilere sonra da özel şoförlere kadar yükseldin daha ne olsun. Resmen sınıf atladın tatlım...

Kaytan bıyıklı şoför bana eğilerek kapıyı açtığında etrafıma bakarak şöyle bir başımı kaldırdım ama maalesef kimseler yoktu. Tüh kırk yılda bir hava atacaktım ya neyse...

Ağır şekilde arabaya bindikten sonra kapı kapandı. Ateş Bey'in evine giderken azıcık tedirgindim. Küçük Can'ı ilk kez göreceğim ve hala korkuyorum. Gerçi küçük bir çocuğun neyinden korkacaksam? Tıpkı babasına benzeyen sevimli bir surat ve bacaklarıma sarılan tatlı bir velet hayal ederek gülümsedim.

Eve geldiğimizde kaytan bıyıklı yine aynı saygınlıkla kapımı açtı. Acaba bahşiş falan versem mi? Yok ya o garsonlara veriliyordu şoförlere değil...

Hızla atan kalp seslerim eşliğinde ana kapıya doğru ilerledim. Tam çalacaktım ki ardına kadar açılan kapının ardından bana bakarak gülümseyen Ateş'imi gördüm.

''Mine hoş geldin.''

''Hoş bulduk Ateş Bey.''

Elimi uzatarak kibarca sıkmasını bekledim. Elleri ne kadar da sıcak. Üzerinde her zamanınki takım elbisenin aksine spor rahat kıyafetler var. Yok bu adamın her hali akıllara zarar. Ben bununla evlenirsem eve kapatır çalıştırmam. İnsanı katil eder böylesi. Otursun evde çocuklara baksın. Zaten yaşı da geldi, ben bununla evlenene kadar emekliliği gelir. Kahveye gitsin okey falan oyalansın işte. Ben çalışır bakarım hepimize.

''Mine geçsene.'' Diyerek beni uyardığında daldığım huzurlu hayattan yine günümüze döndüm. Şurada ağız tadıyla bir hayal kuramıyoruz arkadaş.

Derin bir nefes alarak arkasından yürümeye başladım. Acaba nasıl hitap etsem? Can'ım...Yok olmaz çok samimi. Küçük Bey...Yok o da çok havalı. Cancığım...O da fazla yalaka oldu. En iyisi yine Can diyeyim. Evet ismiyle hitap etmek en doğrusu. Of bu bile beni yordu.

''Can oğlum bak seni Mine ablayla tanıştırayım. ''

Abla mı? Acaba teyze mi deseydi? Şimdi beni çok küçük görmesin. Ama teyze de çok yaşlı olur. Sonra reklamdaki gibi drama bağlarım bana teyze dedi diye. Abla iyi...

Ablan kurban olsun sana...

''Merhaba Can. Mine ben nasılsın?''

Küçük Can düşündüğüm kadar küçük değilmiş iyice yaklaştığımda anladım. Boyu maşallah bana yakın. Birkaç seneye kadar tepemden bakar. Azıcıkta gelişmiş gibi sanki. Öyle ufak tefek, küçücük fıçıcık durmuyor. Bildiğin hamburger çocuğu. Benden yan yana üç tane koyunca ancak denk oluruz. Neyse ki surat babasına çekmiş. Biraz da gülseydi...

''Hoş geldiniz. İyiyim teşekkürler. Baba masaya geçelim mi ben çok acıktım.''

Daha babasının cevap vermesini beklemeden masaya kuruldu. Tabağını tıka basa doldururken ben hala şaşkın gözlerle çocuğu izliyordum. Anam bu beni de yer. Acaba kampa falan gitmekten vazgeçsem mi?

Ateş ''Çocuk işte'' diyerek gülümserken ben de 'Sen öyle san bildiğin Tosun paşa 'diyemedim tabi.

Biz de masadaki yerlerimiz aldıktan sonra tabağıma konan yemekleri nezaketten ölecek şekilde yemeye çalışıyordum. Her lokmanın sonunda peçete ile ağzıma yapışan sos var mı diyerek silmeyi, ara sıra da salatanın yeşillikleri dişlerime yapışmış mı diye de çaktırmadan çatala doğru sırıtmaktan kendimi alamıyordum. Halbuki çocuk yumulmuş yemeğe, bırak etrafı dünyayı gözü görmüyor.

YAY BURCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin