Bölüm17/İnek obası

2K 227 27
                                    


Günlerden Cuma. Yanımda Ateş Bey, arka koltukta minik tosun paşa Can bey ve bendeniz yürek yiyen Mine; Şile Ağva izci kampına doğru yola çıkmış bulunuyoruz. Hangi akla hizmet böyle bir şeyi kabul ettim bilinmez ama hayatımın en güzel anılarından olmayacağı kesinleşen izci kampına gönüllü giderek büyük bir cesaret örneği gösterdiğimin farkındayım. Havadaki güneş kemikleri ısıtan cinsten. Sanırım üç gün boyunca sevineceğim tek konu bu. Çünkü çadırda yağmurun altında sıçan gibi ıslanmayı kaldıramazdım doğrusu. Zaten küçüklükten beri en ufak bir soğukta üşütürüm bir de yağmurda ıslak toprağın üstünde kendimi titrek halde hayal bile edemiyorum. Anneannem her zaman 'Ayağını sıcak tut, kız kısmı ayaklarından üşütür' derdi. Eskilerin bir bildiği var işte.

Ateş bey son yarım saattir sessizlik içinde geçen gezimize biraz renk katmak isteyeceğinden sanırım radyo kanallarını karıştırarak neşeli bir müzik açtı.

Ben de el çırpıp mutlu görünmeye çalışarak saf saf şarkıya eşlik ediyorum. Tam bir Amerikan komedi dizisinin içinde gibiyim. Gerçi bu durumda arkadaki çocuğunda neşeyle şarkı söylemesi lazımdı ama biz de o durum yok maalesef. Çünkü minik Can'da tık yok. Bu kamp işinden hiç memnun değil. Sanırım benim gelmemden dolayı bu gerginliği. Gerçi ben hoşnut muyum orası da tartışılır yani.

Hafta sonu sıcak yatağımda totomu yaya yaya tembellik yapmak varken bu suratsızla aynı kampta olmayı ben de istemezdim herhalde. Ama ne yaparsın aşk işte. Şairin dediği gibi ey aşk sen nelere kadirsin...

Ateş Bey arka tarafta bir hareketlilik olmamasından dolayı müziğin sesini biraz kısarak bana baktı.

''Mine nasıl heyecanlı mısın?''

''Yaa ne demezsiniz ölüyorum heyecandan'' demek istesem de;

''Evet çok heyecanlıyım siz ve Can'la kamp yapma fikri beni çok heyecanlandırıyor .'' Demek zorunda kalıyorum. Aldığı yanıtla beraber arka tarafa doğru sesleniyor bu kez.

''Can'ım oğlum sen de heyecanlısın değil mi? Ne güzel üç gün boyunca birlikte olacağız. Sabah eğlenceli etkinlikler, akşam kamp ateşi etrafında güzel sohbetler edeceğiz. Baba oğul bu bizim ilk kampımız olacak.'' Diyerek tosun paşanın ağzını yoklasa da arka taraftan cevap gelmiyor. Yok bu çocuğun garezi kesin bana.

''Biliyor musun Can; benim babam ya da annem benimle hiç kampa gelmedi çünkü sürekli çalışmak zorundaydılar. Sen çok şanslısın. Baban seni işlerinden daha çok önemsiyor ve yanında olmaya çalışıyor. Ne güzel.'' Diyerek sosyal mesaj verdim. Gerçekten şanslı olduğunu anlasın velet.

Bu seferde tuhaf bir gülümseme dışında bir ses çıkmadı. Yok bu çocuğun zekasında kesin var bir şey. Para her şeye yetmiyor işte ne yaparsın. Nato kafa nato mermer dedikleri bu cins olmalı.

Sonunda kamp alanına geldik. Bizimle beraber arabalardan inen aileler kamp yöneticilerinin yönlendirmesiyle gösterilen çadır alanlarına ilerlediler. Biz de bagajdan büyük boy çadırımızı yüklenip diğer velilerin yaptıkları gibi çadır kurma telaşına düştük. Can diğer çocuklarla beraber öğrencilerin bulunduğu alana yönelirken Ateş Bey;

''Mine sen çadırı kurmaya başla ben Can'ın yerini ayarlayıp geliyorum.'' Dedikten sonra korkulu anlarım başladı.

''Peki Ateş bey'' diyorum çaresizce. Elime tutuşturduğu on kiloluk çadır poşetini açıp açmamakta kararsızım. Acaba açsam mı? Belki içinden son model bir çadır çıkar ve bir düğmeye basınca kendiliğinden kurulur.

Saçmalama Mine Bulaşık makinesi mi bu düğmeye basınca çalışacak. Olsun yine de umutsuzluğa kapılmadan torbanın ağzındaki düğümü açıyorum.

YAY BURCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin