Beynimin içindeki damarları kemirip duran karıncalara inat gözlerimi açıp bir süre boş tavana baktım. Bunlar hep içkinin yan etkileriydi? Sonra hızla doğrulup etrafı kontrol ettim. Tüm eşyaların kahverengi olduğu büyük bir odanın içindeki dört direkli geniş yatakta yatıyordum. Odaya keskin bir alkol kokusu hakimdi. Büyük ihtimalle de benden kaynaklanıyordu. Buraya nasıl geldiğimle ilgili sorular aklıma gelen bir kaç kaçırılma sahnesiyle açıklığa kavuştu. O üç adam yüzünden olmuştu tüm bunlar. Yavaşça yataktan kalkıp nerede olduğuma bakmak için pencerenin kenarına gittim. Fakat geniş ağaçların olduğu ormanlık alandan başka bir görüntü yoktu. Hemen yatağın kenarındaki ayakkabılarımı giyerek kapıya yöneldim. Kilitli olmamasını umarak kapı kolunu sessizce indirdim ve kapı açıldı. Kaçabileceğim akıllarına gelmemişti anlaşılan. Zekiler.
İzlediğim bir kaç aksiyon filminde gördüğüm gibi yapıp duvara yasladım sırtımı. Sanki beni görünmez yapacakmış gibi. Koridorun sonuna geldiğimde merdivenlerinde boş olduğunu gördüm. Parmak uçlarımda,etrafımı kontrol ederek bir alt kata indim. Koridorun sağından merdivenlere doğru ,diğerleri gibi siyah giyinimli ajan kılıklı adamı görünce koşar adım merdivenlerden aşağı inip çıkış kapısı olduğunu tahmin ettiğim ahşap çift kanatlı büyük kapıya doğru atak yaptım. Fakat üst katta gördüğüm adam direk önüme atladı. Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Üst kattan tam önüme atlamış olması inanılmazdı.
"Bir yere mi gidiyorsun?" dedi sert bir şekilde. Zorla tutulan ben değilmişim gibi.
"Evet evime gidiyorum." diye yanıtladım sorusunu. Ama o cevabımı duymamış gibi yaparak kolumdan tuttuğu gibi merdivenlerin hemen solundaki koridora doğru sürüklemeye başladı. Kolumun acısından mı yoksa korktuğumdan mı bilmiyorum itaatkar bir şekilde onu takip ettim.
Koridorun sonundaki odanın kapısını açıp beni içeri çekti ve kapıyı kapadı. Kalabalık olan salondaki herkes bir an bana akıp ayağa kalktı. Diğerleri gibi onlarda siyah kıyafetler içerisindeydi. Bu adamalar neden siyah giyiyordu ki. Tarikate düşmüştüm kesin. Önde duran gözlüklü yaşlı adam gülümseyerek bana doğru yürüdü.
"Hoşgeldin Kavin." diyerek elini uzattı." Ben John Caller." bir kaç saniye havada kalan elini sıkmayacağımı anladığında geri çekildi.
"Benden ne istiyorsunuz?" dedim korkusuzca. Ama aslında fena halde içinde bulunduğum durumdan korkuyordum.
"Ben annenin bir dostuyum." dedi samimiyetle. O an annemle son konuşmamız aklıma geldi. "Dr. John Caller'ı bul."
"Dr. John Caller."
"Evet. Demek hatırlıyorsun." diyerek kanepeye oturmamı işaret etti. Salondaki diğer herkes sessizce bizim diyaloğumuzu dinliyordu. Dediği gibi yapıp koltuğa oturdum.
"Annem sizi bulmamı söylemişti." kafasını salladı. "Bana anlatmanız gereken şeyler olduğunu söyledi." ellerini birleştirip dikkatlice bana baktı.
"Annen bir hafta önce beni aradı ve hastanede olduğunu söyledi. Onunla görüşmeye gittiğimde durumunun ciddi olduğunu ve bir kaç gün içinde öleceğini söyledi." yutkundum. Ne kadar da kolay kabullenmişti annem öleceğini. "O öldükten sonra sana sahip çıkmamı istedi benden ve bilmen gereken her şeyi anlatmamı." ayağa kalkarak yanına oturdu.
"Bu konu fazla uzadı. Bir an önce anlat herşeyi." dedi beni odaya getiren adam. Kapının hemen yanına duvara yaslanmış sinirli bir halde bize bakıyordu. John ona aldırmadan konuşmaya devam etti.
"Baban hakkında annenin anlattığı asker yalanlarını biliyorum."
"Yalan mı?"dedim şaşkınlıkla.
"Babanın gerçekte kim olduğunu anlatmadı annen." ben onun yüzünü incelerken o yüz ifadesini ciddileştirdi."Doğrudan konuya girsem senin için daha kolay olur. Senin baban Exael adında düşmüş bir melekti. Sende yarı insan yarı meleksin." duyduğum melek kelimesinden sonra bir süre tepkisiz John'a baktım.Sonra kahkaha atarak ayağa kalktım ve alkışlamaya başladım.
"Harikasınız gerçekten ama kamera şakası olduğunu biliyorum." dedim ve etrafıma bakarak "Hani kamera nerede?"
Etrafımdaki herkes deli görmüş gibi bana bakarken yavaşça gülüşümü kestim. Ortam fazla ciddiydi sanki. Tekrar John'a döndüm.
"Sana saçma geldiğini biliyorum ama gerçek bu." delilerin arasına düştüğümü o an anladım. Ve bu beni daha da tedirgin etmeye başlamıştı. Geri geri adımlarla kapıya doğru hareketlendim.
"Hepiniz aklınızı kaçırmışsınız." diyerek arkamı döndüğüm an yine merdivendeki adam önüme çıkıverdi. Bakışları çok rahatsız edici olmasına rağmen onda farklı bir şeyler vardı. Büyülenmiş gibi olduğum yerde kalakaldım. Ta ki kolumdan tutup tekrar kanepeye sürükleyene kadar.
"Biraz kibar olamaz mısın Raven?" diye çıkışan adama baktığımda ,dün akşam adını duyduğum Barlas olduğunu fark ettim. O kadar sessizdi ki herkes, varlıklarını bile unutmuştum. Raven, Barlas'a sert bir bakış attı ve tekrar kapının yanına dönüp duvara yaslandı.
"Kabullenmesi zor biliyorum ama bize güvenmek zorundasın." dedi John. Bense soğukta kalmış bir kedi yavrusu gibi kanepenin köşesine sinip ayaklarımı karnımda toplamıştım. Buradan çıkamayacağımı anlamıştım artık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHAFIZLAR Cehennem Lordu
FantasiaTanrı'nın en sevdiği Lucifer diğer melekler gibi insanın önünde diz çökmedi. Ona göre kendisi topraktan yaratılmış bir varlıktan daha üstündü. Sonunda kibrine yenik düştü ve cennetten kovuldu. Kendi için hazırlanmış olan cehenneme sürgün edildi. Ama...