Bölüm 5

1.9K 175 17
                                    

"Mühür mü?" dedim korkuyla.

"Cennetten düşen meleklerin çocukları, insan bedeninde bir melek taşırlar. Hem insan hem melek olan bu varlıklar insanlığı koruma amacını benimseyip muhafız olmayı kabul ettiklerinde Lepha adındaki işaret meleği o kişiyi mühürler ve melek kısmının daha baskın olmasını sağlar. Bu sayede, bu kişiler muhafızlardan bile daha güçlü olur, yetenekleri ortaya çıkar."

"Bu mühür nasıldır?"

"Bir damga gibi düşün ya da dövme de diyebiliriz."

Annem Dr.Caller'ı görmemi istemişti. O da benim bir muhafız olmamı istiyor olabilir miydi? Ama neden daha önce bana bunları anlatmamıştı? Bir anlam veremiyordum. Her şeyi bir kenara bırakıp şu durumda benim karar vermem gerekliydi. Güçlü olma fikri güzel geliyordu ama savaşa bileceğimden pek te emin olamıyordum.

"Kararını verirken insanlığı ve kendini düşünmeni istiyorum Kavin. Çünkü senin bizden farklı olduğunu biliyorlar. Daha güçlü ve daha yenilmez. Anneni ziyarete gittiğimizde bir zebani ile karşılaştık sanırım senin peşindeydi. Onu öldürmeyi başardık. Ama her zaman bu kadar şanslı olamaya bilirsin."

"Peki." dedim."Kabul ediyorum." herkes rahatlamış görünüyordu. Raven hariç o boş boş yüzüme baktı ve sonra odadan çıktı. Barlas ve beni kaçıran diğer ikili All ve Noah yanıma gelip hoşgeldin dediler. Ama onlara hala kızgındım. Zor kullanarak getirilmiş bilmediğim bir Dünyanın içine sürüklenmiştim. Kısa bir teşekkür edip tekrar John'a döndüm.

"Peki ne zaman olacak bu mühür?"

"Eğer istersen bu gece." Çok erkendi ama ölüm yoktu ucunda. Kafa salladım.

"Tamam." John omuzuma dokundu.

"Doğru bir tercih yaptın." dedi ve diğerlerine döndü.

"Şimdi yemeğe gidebiliriz." işte bu fikir hepsinden daha iyiydi. Kesinlikle açlıktan ölecek gibi hissediyordum.

Sessiz bir yemek yeme seansından sonra John Belinda'ya odamı göstermesini söyledi. Belinda'yla birlikte üçüncü kata çıktık. Bana birlik binasında nelerin bulunduğunu anlattı. Silah deposunun bodrum katta olduğunu,ayrıca bodrum kattaki bir kapı sayesinde daha kısa sürede yolculuk yapılabildiğinden bahsetti. Kapıyı daha sonra göstereceğini ve buna çok şaşıracağımı da ekledi. Fantastik bir Dünya'ya düşmemden daha şaşırtıcı bir şey olabilecekmiş gibi. Bu gün için çok bilgi yüklemiştim,kafiydi bu kadarı aslında. Odanın kapısına geldiğimizde

"İşte burası senin odan." dedi. Kapıyı açıp içeri baktım. Çatı katında bir odaydı ama beklediğimden çok daha büyüktü. Duvarda krem rengi duvar kağıtları bulunuyordu. Odanın tam ortasında büyük yatağın üzerine siyah çarşaflar seriliydi. Bu insanlar kesinlikle siyah hastasıydı. Koyu kahverenginde mobilyalar vardı. Aslında oda fazlasıyla kasvetli görünüyordu. Ama ben hoşlanmıştım. Koyu olmayan tek eşya bordo perdelerdi sanırım. Odayı farklılaştıran da onlardı. Belinda yatağın yanındaki kapının önünde durdu.

"Burası da banyo." kendime ait kocaman bir odam ve odanın içinde kişisel bir banyo sahibi olmuştum. Sanki kurban edilmeden önceki mutluluğu yaşıyormuş gibiydim.

"Bir şey sorabilir miyim?" diye sordum çekinerek.

"Tabi ki."

"Sizin burada paraya ihtiyacınız olmuyor mu?" güldü.

"Muhafızlar bir merkeze bağlı çalışırlar ve bunun karşılığında para alırlar. Yani biz yaratık avlayan paralı askerleriz." gülümsedim. Askerlik gibiydi ama daha korkutucu. En önemlisi de tehlikeliydi.

"Neyse ben çıkayım sen dinlen."

"Teşekkürler." diye cevap verdim Belinda kapıdan çıkarken. Yatağa uzandım. Yorgun hissetmiyordum kendimi. Daha çok meraklı hissediyordum. Babam hakkında daha fazla bilgi almak istiyordum mesela. Annem neden hiç bunlardan bahsetmemişti? Korumak mıydı sadece yoksa başka bir nedeni mi vardı? Anlamlandıramadığım bir sürü soru vardı kafamda.

*******************

Kapım çaldığında yattığım yerden doğruldum. Uyuyakalmıştım ve hava çoktan kararmıştı. Kapıya doğru yöneldim ve hemen yanındaki düğmeye basıp ışığı açtım.

"Girebilirsin." gelen Dapne'ydi.

"John seni odasında bekliyor."

"Tamam hemen geliyorum." dedim. Dapne odadan çıkınca hemen banyo ya gittim ve yüzümü yıkayıp saçlarımı topladım. Aynadaki yansıma baktım bir süre. Hazır mıydım? Belki evet belki hayır. Melek olmayı merak ediyordum ama inanılmaz derecede de korkuyordum. Ama fazla seçeneğim de yoktu.

Merdivenlerden inip John'la konuştuğumuz odaya gittim. Kapı çaldım ve içeriden gelen sesi duyunca içeri girdim. John masanın başında bir şeyler yapıyordu ve odada o ve benden başka kimse yoktu. Masaya doğru yanaştım.

"Ne yapıyorsun?"

"Melek çağırmak için olması gereken ritüelleri tamamlıyorum." dedi. Kare şeklindeki siyah bir bezi masanın üzerine serdi. Bezin
ortasında daire ve bir kaç farklı işaret vardı. Sonra bezin ortasına bakır bir kase yerleştirdi ve içine ot koydu. Melek değil şeytan çağıracakmışız gibi hissediyordum. Bir satanist ayini gibiydi daha çok. Ürperdim. Sonra masanın yanındaki iki mumu yaktı. Bir kibritle kasenin içindeki otları yaktı ve otlardan beyaz bir ateş yükseldi.

"Ego vos hortari tantum angelis caeli Lepha. Signa et symbola angelorum." John bu sözleri söylediğinde odada parlak bir ışık belirdi. Elimi gözlerime siper aldım. Işık normale döndüğünde ise gözlerimi açtım. John benim arkamda bir noktaya bakıyordu büyülenmiş gibi. Korkuyla arkama baktım.

Elinde küçük bir küre tutan meleği gördüm. Dünya'daki hiç bir varlık bu denli büyüleyici olamazdı sanırım. Ben bile büyülenmiş tek kelime edemiyordum. Işık saçıyordu etrafına. Elindeki küreyi bana doğru uzattı.

"Dokun Kavin." yumuşak bir ses tonu vardı. İtaatkar bir şekilde dediğini yaptım. Küreye dokunduğumda ise bir esinti tüm vücudumu sardı. Ürperti şeklinde tüm vücuduma yayılan enerji tam omuzumun arkasında büyük bir acıya dönüştü. Sanki kemiğime büyük bir delik açılıyormuş gibi hissediyordum. Çığlık attım. Geri çekilmek istedim ama kıpırdayamıyordum. Acıdan gözlerimi bile açamıyordum adeta.

MUHAFIZLAR Cehennem LorduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin