Dapne'yle birlikte büyük salona indiğimizde herkes gayet şık giyinmişti. Erkekler takım elbise giyerken kızlar ben de dahil elbise giymiştik. Barlas hemen yanıma geldi.
"Çok güzel görünüyorsun." dedi utanarak gülümsedim.
"Sen de gayet şıksın." diye yanıtladım. Raven'ın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Baştan aşağı beni süzdü. İçimde uzun zamandır sesini işitmediğim Kavin beğenmiş olmasını umut ediyordu. Yüzümü astım. Neden beni beğenmesini istiyordum ki sanki. Saçmalık.
John geldiğinde çocuklarıyla gurur duyan bir baba gibi gülümseyerek hepimize göz gezdirdi. Sonra gitmek için kabinlerin olduğu bodrum kata indik. Hepimiz aynı anda kabine sığamayacağımız için iki gruba ayrıldık ilk grupta Raven,Alie, Noah ve All varken, ben, Barlas,Dapne, Bellinda ve John ikinci gruptaydık. İlk grup gittikten birkaç dakika sonra kabin geri geldi ve biz devam ettik. Bir kaç dakika sonra kabin açıldı ve yine ara sokaklardan birinde bizi bekleyen gruba katıldık. Caddeye çıktığımızda buraya daha önce geldiğimi hatırladım. Annemle daha önce Borrow's pub'a gelmiştik. Hudsun ve Barrow caddesinin kesiştiği köşede küçük bir bardı. Buraya annemin ilk terfisini kutlamak için gelmiştik. Tabi ki annem içmeme izin vermemişti. Anılara dalmıştım. Onu özlemiştim. Onunla yaşadığım her saniyeye özlüyordum.
"Bir problem mi var?" diyen Barlas'ın sesiyle anımdan uzaklaştım ve kafa salladım.
"Hayır. Bir problem yok."Barlas'la birlikte diğerlerin arkasından yürümeye başladık.
Barrow caddesinden yaklaşık 500 m. kadar sonra Commerce caddesinden Bedford'a döndük ve sağdan ikinci sokak boyunca yürüyerek dışarıdan oldukça yıkık görünen bir yapının büyük demir kapısının önünde durduk. John kapıyı tıklattı. Demir kapının üzerindeki küçük pencere açıldı. İçeriden bir adam seslendi.
"Davetiyeniz var mı?"
"John Caller."
Adam hemen pencereyi kapatıp büyük bir gürültüyle kapıyı açtı. İçeri girdi tabi arkasından bizde. Kapıda duran iki iri yarı adam bizi süzdü. Hepimiz kapıdan geçince de yine kapıyı kapadı. Dar merdivenden üst kata çıkmaya başladık. İçeriden müzik sesi geliyordu. Oldukça gürültülü bir müzik. Heavy metal tarzı çalıyordu. Üst katta ki büyük alana çıktığımızda ortamın çok kalabalık olduğunu gördüm. Herkes ellerindeki garip parlak renkli sıvılardan içerek dans ediyordu. John genç bir adamın elini sıktı. Adam bize baktı ve gülümsedi. Koyu renk saçları, bembeyaz yüzünü daha da ürkütücü gösteriyordu.
" Partime hoş geldiniz muhafızlar." dedi. Muhafızlar kısmını kısık söyleyerek. Bu şehrin şaman kralı Marcus'tan başkası değildi. Ama ben daha yaşlı birini bekliyordum.
Gözleri hepimizi süzdükten sonra benim üzerimde durdu ve bana doğru adımladı. Elini uzattığı sırada Raven kolunu tuttu. Adam Raven'ın koluna baktı.
"Merak etme ona zarar verecek değilim." ben neden Raven'ın beni korumaya çalıştığına bir anlam verememekle beraber ne olabileceğini düşünmeye başlamıştım. Raven önce John'a baktı. John kafa sallayınca da Marcus'un kolunu bıraktı. Marcus sağ elimi tuttu ve gülümsedi.
"Demek sonunda bir muhafız olmaya karar verdin Kavin." durdu. "Seni uzun zamandır bekliyoruz." sonra elimi bıraktı ve " Tekrar hoşgeldiniz. Lütfen eğlenmenize bakın!"diyerek John'la birlikte bara doğru yürüdü.
Bizde köşedeki büyük L şeklinde dizayn edilmiş kanepeye geçtik. All ve Noah içecek bir şeyler almaya gittiler. Benim aklımda ise Raven'ın ne yapmaya çalıştığıyla ilgili çeşitli spekülasyonlar vardı. Daha düne kadar benden hoşlanmadığını dile getirmiş hatta beni gözmezden gelmeyi de gayet iyi başarmışken şimdi bu korumacı tavırda ne oluyordu? Kesin bir kanıya sahiptim oda Raven'ın dengesizliklerinin bir sınırı olmadığıyla ilgili.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHAFIZLAR Cehennem Lordu
FantasiTanrı'nın en sevdiği Lucifer diğer melekler gibi insanın önünde diz çökmedi. Ona göre kendisi topraktan yaratılmış bir varlıktan daha üstündü. Sonunda kibrine yenik düştü ve cennetten kovuldu. Kendi için hazırlanmış olan cehenneme sürgün edildi. Ama...