Bölüm 9

1.7K 139 21
                                    

"Hadi ama Kavin! Daha iyisini yapabilirsin." bir saatten fazladır aralıksız Barlas dövüş dersi veriyordu ama ben kendi kendime savaşmaktan öteye geçemedim. Yaptığım yada yapmaya çalıştığım her atak Barlas'ın profesyonel bir şekilde kaçmasıyla sonuçlanıyordu,her seferinde. Ve artık kolumu kaldıracak enerjim kalmamıştı. Pes ederek ellerimi kaldırdım ve çimlerin üzerine uzandım. Barlas elinde tuttuğu su şişesini görüş alanıma doğru salladı. Doğrularak şişeyi aldım ve kapağını açıp şişenin yarısına kadar içtim.

"Teşekkürler. Bu çok iyi geldi." diyerek şişeyi kenara bıraktım. Barlas'ta yanıma oturdu. "Hiç şansım yok. Dövüşmeyi bir türlü öğrenemeyeceğim." suratımı astım. İçten içe beceriksizliğime isyan ediyordum.

"Umutsuz ev kadınlarındaki Suzan Mayer gibi oldun. O bile bu kadar karamsar değildi." kahkaha attım.

"Pembe dizi mi izliyordun sen?"

"Bir kaç kez denk geldi sadece." güldüm.

"Televizyon izlemeye vaktiniz olmuyordur diye düşünmüştüm."

"Görev gelmediğinde yapacak bir şeyler bulmamız lazım." ayağa kalktı ve elini uzattı "Hadi! Çalışmaya devam."isteksizce elini tuttum ve ayağa kalktım.

"Bu işkenceye daha ne kadar katlanmayı düşünüyorsun." anlamadığını belli eden bir surat ifadesi vardı "Baksana bana , bu işi beceremiyorum. Sende boşuna yorulmuş oluyorsun." gülümsedi.

"Ben seninle burada olmaktan hiç şikayetçi değilim. Aksine gayet keyfim yerinde."

"Sen kaşındın." dedim ve üzerine atıldım. Tekme attım ama topuğumdan tutup beni geri itti. Sarsılarak yere düştüm hızla hareket edip ayağa kalktım ve yumruk attım yüzünü çekti.

"Göreviniz sadece zebanileri yok etmek mi?" dedim bir yandan da zayıf bir anını kolluyordum.

"Rahatsızlık veren bu Dünya'da yeri olmayan her türlü yaratıkla savaşıyoruz. " yumruk attım bu sefer omuzuna çarptı keyiflendim.

"Çok fazla yaratık olduğuna eminim."

"Tahmininden fazla ama hepsi zararlı sayılmaz." omuzuna atladım ve kollarımı boynuna sardım. Öne doğru eğildi ve eliyle omzumu tutup öne çekti. Tam yere düşeceğim sırada kolumdan tuttu ve tekrar ayağa kaldırdı. Sonra kum torbasının asılı olduğu alana götürdü. "Yumruk ve ayak çalışmalısın çünkü çok güçsüzsün" hakarete uğramışım gibi hissettim ama yerden göğe kadar haklıydı.

*********************

Bir kaç gündür Barlas'la yaptığımız çalışmalar sonucu doğru yumruk atabilmeyi öğrenmiştim. Hatta çok iyi olmasa da dövüşmeyi ama John daha da gelişmem gerektiğini söylemiş All, Noah ve Alie'nin çıktığı göreve beni göndermemişti. Cinlerle ilgili bir görevdi bu, aslında gitmek istemiştim. Gerçekte neler yapabildiğimi görebilmek için. Fakat kabul edilmemişti. Ciddi bir yara alacağımdan korktukları için.
         Cinler bir plan için toplanmış koca bir eyaleti ele geçirmişti. Gidemeyecek olmama üzülüyordum. Önceleri muhafız olmak istemiyordum ama şuan heyecanlı geliyordu. Göreve çıkmak için çırpınıyordum adeta. Hayatım da ilk kez kendime güveniyordum. Güçlü hissediyordum.

Belinda ve Dapne büyük salonda oturuyordu yanlarına gidip onlara katıldım. Belinda diğer günlere göre moralsiz görünüyordu. Bir şey olup olmadığını sorduğumda Dapne hemen lafa girdi.

"Noah göreve çıktı ya onu düşünüyor."güldü. Belinda'da yanındaki yastığı ona fırlattı. "Ne yani yalan mı?" şaşırmış bir vaziyette onları izliyordum.

"Yoksa.. sen ve Noah..? daha lafımı bitirmeden

"Sandığın gibi bir şey yok aramızda." diyerek beni susturdu.

"Ama olsun isterdi." Dapne ciddileşti. "Yapma kardeşim, akademiden beri ona aşık olduğunu biliyoruz. Ve bu birliğe de sırf o var diye geldin." Belinda kızgın bakışlarla Dapne'ye baktı. "Tamam sustum. Sen daha platonik aşk yaşa."

"Onu seviyorsun ama bunu itiraf edemiyor musun?" dedim.

"Denedim. Aslında kendime bile zor itiraf ettim." gözleri sanki ağlamamak için zor duruyormuş gibi kızardı. " En son cesaretlendiğimde bana bir kız gösterdi ve kim olduğunu öğrenmemi istedi." Tepki veremedim o an. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Noah'ya da bir şey diyemezdim sonuçta Belinda hisselerini bir kez olsun belli edememişti.

Aşk konuları her zaman karmaşık olmuştu zaten. Çözebilen az bulunduğu gibi, o aşk bataklığında kaybolan da bir o kadar çok olmuştur. Böyle bir duygunun içine düşmediğim için kendini şanslı hissedenlerden biriydim.

Salondaki raflara baktım bir süre sonra üzerinde Eden Bahçesi yazan bir kitap dikkatimi çekti. Kitabı çıkarıp Belinda'ya gösterdim.

"Bu nasıl bir kitap?"

"Cennet ve melekler hakkında bilgiler var." Sonra tekrar Dapne'nin omuzuna yattı.

Kitabın kapağını açtım. Yaldızlı harflerle cennet bahçesi Eden yazıyordu. Oturup diğer sayfayı çevirdim. Lucifer başlığını gördüm ve okumaya başladım.

Lucifer, Tanrı'nın yarattığı en zeki varlık. Işık getiren ,Yaratılan ikinci melek. Tanrı'nın en çok sevdiği ama Tanrı'ya ilk isyan eden melek.Tanrı insanı yarattığı zaman bütün meleklerin onların önünde diz çökmelerini istedi, en büyük baş meleklerden (Archangels) biri olan Lucifer bunu aşağılayıcı buldu ve neden ateşin oğlunun çamurun oğlu önünde eğilmesi gerektiğini sordu. Lucifer Seraphim'in baş meleğiydi ve kendi gibi düşünenlerle birleşerek Tanrıya karşı geldi.Satan ve Lucifer günahkar oldu. Satan, Archangel Michael'in gönderdiği ordularla savaşırken 10 başlı ejder halinde göründü. Ne kadar sürdüğü bilinmeyen savaşta Satan ordusu Michael'in ordusuna yenilip cennetten atıldılar. Michael, Lucifer'ı cehenneme kapatarak cezalandırdı. Lucifer gibi Tanrı'ya karşı gelen diğer meleklerde Dünya'ya sürgün edildi.

"..güzellerin ve bilgelerin en mükemmeliydin. Eden'de, Tanrı 'nın bahçesindeydin. Giysilerin hep güzel taşlarla –yakut, zümrüt, aytaşı, beril, onix, safir, turkuazla- ve altın işlemelerle süslüydü. Bunlar sana sen yaratıldığın gün verildi. Seni kudretinle ve gücünle bekçim yaptım. Tanrının kutsal dağına gidebiliyor ve ateş tarlalarında yürüyebiliyordun. Yaptıklarından tamamen muaf tutulurdun ta ki için kötülükle dolana dek. Bu varlık içinde bile daha büyük şiddet yarattın ve günahkar oldun. Seni tanrının dağından men ettim ve seni bekçilik ettiğin ateş tarlalarından sürgün ettim. Güzelliğin yüzünden için kibirle doldu ve bilgeliğini kendi ünün için harcadın. Seni içine hapsettiğim ateşle beraber cennetten attım. Seni takip edenlerle beraber sonunuz ateşler içinde küle dönecek. Çok feci bir sona geldin."

Lucifer cehennem'de kaldığı süre boyunca Dünya'da insanlığı rahat bırakmadı ve zebanileri yarattı. Dünya'ya kaos ve kötülük yaymak için onları kullandı. Sonu gelmeyen isyanlar çıkardı. Dünya ve cehennem arasında gelip giden diğer isyankar meleklerle birlikte.

Sonraki sayfa da Michael adını gördüm.

Michael, Tanrı'nın yarattığı ilk melek. Görevine sadık, iyimser melek. Cenneti yöneten ve nizami bir şekilde işlerin yolunda gitmesini sağlayan melek. Her görevi en iyi şekilde sorgulamadan yerine getiren üstün varlık. Cennet ordusunun mükemmel komutanı. Huzur ve Refah getiren. Tanrı, diğer varlıkları yaratırken hep yanında Michael vardı. İyiliğin ve doğruluğun temsilcisi olarak kabul edilir. Lucifer'ı çok seviyor olmasına rağmen Tanrı'nın emri üzerine onu Cehenneme hapsetmiştir. Tek bir sorgulama yapmadan. İnsan kılığında Dünya'da gezen ilk melek kabul edilir. Mavi ve mor bir auraya sahip olduğu düşünülür ve Michael'ın olduğu yerde huzur olur.

Bir asi , bir itaatkar melek. İkisi de Tanrı tarafından yaratılmış olmasına ikisi de birbirinin zıttı tutum sergiliyordu. Belki de Lucifer özgür iradesini kullanıyordu kim bilir. Belki de kendini çok seven Tanrı'nın onu cennetten atabileceği ihtimalini düşünmemişti. Kibrinin büyüklüğünden kendini vazgeçilmez zannediyordu.

Kitabı kapatıp tekrar rafa koydum. Kitabı okumaya öyle bir dalmıştım ki Belinda'nın yanımdan kalkıp gittiğini bile fark etmemiştim. Dapne ise gözlerini kapamış uzandığı kanepede uyukluyordu. Ta ki Belinda'nın bağrışını duyana kadar. İkimizde hızla yerimizden fırlayıp salondan çıktık.

Tabiki amacım sizi merak içinde bırakmak değil. :D Kim diyor öyle bir şey.

MUHAFIZLAR Cehennem LorduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin