Barlas hızla kapıyı itip içeri girdi. Tek başıma kalakalmıştım öyle sessiz ama korkulu. Bir şey yapmam gerekiyordu. Yapmalıydım, içeride her ne oluyorsa benim suçumdu çünkü. Temkinli adımlarla içeri girdim. Raven ve Barlas sırt sırta vermiş salonun orasındaki kalabalık insan topluluğuyla savaşıyordu. Önce çığlık atmak istedim ama sonra hançerledikleri her kişinin siyah bir toz bulutu halinde yok olduğunu görünce sessizce kolonun arkasına geçtim. Elimde bir silahım olmadığı gibi onlarla nasıl savaşmam gerektiği ile ilgili en ufak bir bilgim yoktu. Barlas'ın bağırma sesini duyunca aniden saklandığım yerden çıktım.
Mutfağın kapısının önünde iki siyah takım elbiseli adam Barlas ve Raven'ı kollarından tutup hareket etmesini engelliyordu. Barlas kaçmamı söylerken Raven kurtulmak için çabalıyordu. Bense sadece onları izliyordum aklımdaki binlerce kurtarma planıyla birlikte. Sonra mutfaktan bir kadın çıktı. Kırmızı gözleri olmasaydı onu bir insan zannedebilirdim. Kadın elinde tuttuğu parlak hançeri Raven'a doğru tuttu.
"Benim gibi güçlü bir zebaniyle başa çıkabileceğini mi zannettin." uzun tırnağını Raven'ın yanağına sürdü. "Seni öldürmek çok üzücü." sonra bana doğru adımladı ve etrafımda döndü. "Demek Exael'in kızı bu. Ben daha farklı düşünmüştüm."
"Ona dokunma Dakota." diye bağırdı Raven. Ondan beklemediğim bir tepkiydi bu. Çünkü varlığımdan hep rahatsızmış gibi görünüyordu. Benim için endişelenmiş olduğu fikri beni şaşırtmıştı doğrusu. Adamlar tepkisizce Dakota'nın ağzından çıkacak tek bir sözcüğü bekliyor gibiydi.
Yavaşça Barlas'a döndü. "Şimdi hanginizden başlasam." kahkahalarla karışık yine Raven'ın yanına gitti. "Bize çok zarar verdin Raven ama seni en sona bırakmak istiyorum. Acı çekmen için elimden geleni yapacağıma emin olabilirsin." kahkaha attı. Elinde tuttuğu hançeri Barlas'ın karnına batırdığında Barlas acıyla inledi ve yere düştü. Bense çığlık çığlığa koşarak Barlas'ın başına gittim. Karnından süzülen kan döşemeyi çoktan kan gölüne çevirmişti. Gözleri kapalıydı ama hafif nefesini duyabiliyordum. Sehpanın üzerindeki bezi alıp yarasına bastırdım. Adamlardan biri gelip kolumdan tuttu ve beni yerden kaldırdı. İçimde korkudan eser yoktu. Sadece kurtulma yolları düşünüyordum. Raven hala Dakota'ya bağırıyordu. Daha güçlü çırpınıyordu ama bir etkisi olmuyordu. Kurtulamıyordu. Benim yüzümden burada böylece ölecek olacağımızı düşündükçe kendim için değil sadece Barlas ve Raven için üzülüyordum.
Kalbimin atışı hızlanıyordu. Vücudum ısınıyordu sanki. Kendimi daha önce hiç olmadığım kadar öfkeli hissediyordum ya da daha farklı bir duygu ayırt edemiyordum. Ama şundan kesinlikle emindim. Şuan karşımda duran üç yaratığı da öldürmek istiyordum. Elimi arkamda yumruk yapıp içimde kaburgamı zorlayan kalp atışımı yavaşlatmaya çalıştım. O sırada avucumun içinde bir sertlik hissettim sanki bir şeyi avucumun arasında tutuyormuşum gibi. Kafamı hafifçe arkada birleştirdiğim elime çevirdiğimde uzun parlak bir kılıcın avucumun arasında olduğunu gördüm.Yavaşça hemen yanımda durup Dakota'yı izleyen adamın karnına soktum. Kılıcı nasıl o kadar hızlı hareket ettirip adamı siyah toz bulutuna çevirdiğimi bilmesem de bu düşeneceğim son şey olmalıydı. Ben sinirle Raven'ın arkasında duran adama hareket ettiğimde Raven başını hızla yana doğru çevirdi ve kılıç adamın boğazını kesti. Bense hala ne yaptığımı bilmeden durdum. Raven çoktan Dakota'nın boğazına sarılmış hançeri saplamıştı. Elimdeki kılıç bi an da yok oldu sarı renk bir taş kaldı avuçlarımda. Hemen taşı cebime sıkıştırıp Barlas'ın başına gittim. Raven nabız almaya çalışıyordu.
"Nabzı atıyor ama güçsüz." sonra avucunu yaranın üzerine kapadı.
"Dimittam ei angelus in caelo pater noster qui in caelis" fısıltıyla bu sözleri tekrarladığında Barlas öksürerek yattığı yerden kalktı ve oturur vaziyette bir süre derin derin nefes aldı. Kafamda karışık düşüncelerle Raven'a baktığımda
"Güçlü bir büyü." dedi. Düşündüğüm tek şey Barlas'ın tekrar ayakta olmasıydı tabi ki. Her ne yaptıysa iyi ki yapmıştı. Barlas doğrularak üzerinde kan içinde kalan kazağına ve ellerine baktı sonra mutfağa doğru hareketlendi. Ama çözümlenmemiş bir sorum daha vardı. Elimi cebime atıp sarı taşı çıkardım ve Raven'a gösterdim.
"Bu elime nasıl geldi."
Taşı elimden aldı ve inceledi.
" Bu sitrin taşı,güç anlamına gelir. Ama sana nasıl ulaştığını bilmiyorum." taşı inceledim. Parlak, etkileyici bir güzelliği vardı.
Multi'de Kavin'in güç taşı sitrin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHAFIZLAR Cehennem Lordu
FantasiTanrı'nın en sevdiği Lucifer diğer melekler gibi insanın önünde diz çökmedi. Ona göre kendisi topraktan yaratılmış bir varlıktan daha üstündü. Sonunda kibrine yenik düştü ve cennetten kovuldu. Kendi için hazırlanmış olan cehenneme sürgün edildi. Ama...