Salondan çıktığımızda giriş kapısının önünde bir hareketlenme olduğunu fark ederek Dapne ile birlikte koşar adım oraya gittik. Barlas ve All, Noah'nın kollarından tutuyordu. Noah'a ise göğsünde ki yarıkla tam önümüzdeydi. Şimdiden her yer kan içinde kalmıştı. Noah kendindeydi ama hep öksürükte ağız dolusu kan kusuyordu. Ben şoka girmiş gibiydim. John ve Raven geldi ve Noah'ı zemine yatırdı. Belinda hıçkırarak ağlıyor Dapne ise onun elini tutarak teselli olmaya çalışıyordu. Alie kapının yanına çökmüştü. Kısacası hepimiz dağılmıştık. All ağlamakla karışık bir ses tonuyla benim yüzümden diyordu sadece, sürekli benim yüzümden. John,Barlas'a döndü ve
"Götür onu buradan" dedi. Barlas All'u aldı ve dışarı çıktı. Raven yarayı inceliyordu. Belinda da dağılmıştı . Kötü görünüyordu. Dapne'ye onu odasına götürmesini önerdim. Raven,Noah'yı kucakladığı gibi salona götürdü ve kanepenin üzerine yatırdı. John Raven'ın kolunu tuttu.
"Bunu yapman çok tehlikeli." Raven hızla kolunu çekti ve
"Yapmak zorundayım. Ölmesine izin veremem."
John kapıda onları izleyen Alie'ye
"Odamda cam kenarındaki ilk çekmecede ahşap bir kutu var onu bana getir." dedi.
Raven yaranın üzerine ellerini uzattı ve gözlerini kapadı. Parmaklarından yaraya doğru uzanan mavi kıvılcımlar oluştu. Raven'ın boyun damarlarının genişleyip siyahlaştığını fark ettim. Naoh titriyordu ve gözleri kapalıydı. Raven'ın yüzü acı çektiğini belli ediyordu adeta. John elini Naoh'ın alnına dayamış bir yandan da Raven'ı izliyordu. Ellerimin terlediğini hissettim. O gün ki gibi kalp atışım hızlanıyordu. Bir şeyler yapmak istiyordum. Damarımdaki kan hızla parmak uçlarımda birikiyordu.
"Yap şunu"dedi bir ses. Derinlerden gelen ama net duyduğum bir ses hızla etrafıma baktım. Benden başka kimsenin duymadığı sesi duydum tekrar. "Yapabilirsin." sonra Raven'a doğru hareket ettim ve sarı alevler çıkan elimi onun elinin üzerine koydum. Ne yaptığımı bilmesem faydalı olmasını umt ediyordum sadece. Raven gözlerini açarak bana baktı. Mavi ışık gibi parlayan gözlerini. Ona baktım ve o sözleri söyledim. İçimde bana seslenen kişinin söylediği sözleri.
Auxilium volo uti mihi risu ordinem Angelorum Caeli, opinionem necesse adjuvet angelum salutis notitia . Auxilium volo uti mihi risu ordinem Angelorum Caeli, opinionem necesse adjuvet angelum salutis notitia.Auxilium volo uti mihi risu ordinem Angelorum Caeli, opinionem necesse adjuvet angelum salutis notitia
Üç kez tekrarladım. Her tekrarlayışım bir öncekinden daha farklı bir seste çıkıyordu. Sanki benimle birlikte başka birinin sesi birbirine karışmış bir bütün olmuş gibi. Gözlerimi bir saniye Raven'ın mavi yanan gözlerinden ayırmadım. Alev topu vardı sanki içimde tüm bedenimi dağlıyor,yakıyordu. İçimde çığlıklar atıyordum ama bu çığlıklar dışarı çıkmıyordu. Sonra enerjim bir anda tükendi ve yere yığıldım.
Çam ağaçlarıyla kaplı bir ormanda yalın ayak yürüyordum. Kar bembeyaz bir örtü örtmüştü ağaçların üzerini. Rüzgarın uğultusu kulaklarıma doluyor, karda kalan ayak izlerim rüzgarla birlikte yok oluyordu. Etrafımda kimse yoktu. Gökyüzünden yere düşen her kar tanesini acıkça görebiliyordum. Muazzamdı her şey, bir o kadar nizami. Üzerimde deri siyah bir pantolon ve yine aynı renkte boğazlı kazak vardı. avucumda bir sıcaklık hissediyordum. Sitrindi bu. Sonra ağaçların arasında bir çıtırtı duydum. Sitrin aynı anda kılıca dönüştü, sitrin taşı ise kabzasında yerini almış sarı ışık saçıyordu. Pozisyon alıp hafifçe eğildim ve kılıcı çapraz bir şekilde önümde tuttum. Kalp atışım hızlandı bir anda. Cesaret doluydum. Sonra ağaçların arkasından göz alıcı bir ışık çıktı. Bir beden mi yoksa sadece parıltı mı ayırt edemiyordum. Gözlerim kamaşıyor bakamıyordum. Bir süre sonra ışık katlanabilir bir seviyeye geldi. Beden şeklindeydi ama yüzünü göremedim. Tam yanında kanatlı garip bir yaratık belirdi. Basık yüzü vardı uzun beyaz saçları rüzgarda uçuşuyordu. Gözleri sanki alnının iki tarafına açılmış iki mavi delik gibi parlıyordu. Burun kavisi hiç yoktu sadece iki delik görünüyordu. Bembeyaz bir tene sahip bu yaratık başının hemen üstünde bir halkayla birlikte parlak ışığın tam yanında havada duruyordu. Ayakları keçi ayağını andıran bir yapıdaydı ve bu benim ürpermeme yetmişti. Yaratık elini hafifçe havaya kaldırdı. Kılıç tekrar sitrine dönüştü. Dik bir pozisyonda yaratığa baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUHAFIZLAR Cehennem Lordu
FantasíaTanrı'nın en sevdiği Lucifer diğer melekler gibi insanın önünde diz çökmedi. Ona göre kendisi topraktan yaratılmış bir varlıktan daha üstündü. Sonunda kibrine yenik düştü ve cennetten kovuldu. Kendi için hazırlanmış olan cehenneme sürgün edildi. Ama...