Yenilikler

561 52 6
                                    

Junmyeon duyduğu soruyla durakladı. "Ne demek istiyorsun Lay?" dedi gözlerini kırpıştırarak. Yixing başını salladı hafifçe. "Lu Han hyung hala gelmedi, Kyungsoo cinayetlerine odaklanmayı tercih edecektir, Baekhyun hyung ise... İntikam isteğini anlıyorum ve yardım etmek için elimden geleni gerçekten yapacağım ama sonrasında...hayatıyla ilgili değişiklikler yapmak isteyebilir. Böyle yaşamak için sebebi kalmayabilir, bizi bırakmak isteyebilir."

Junmyeon'un ona kederli gözlerle baktığını görünce ellerini havaya kaldırarak salladı. "Tabi ki ne isterse istesin onu desteklerim. Baekhyun hyung bana çok yardımcı oldu, hayatımı kurtardı sayılır ve onun mutlu olmasını istiyorum. Sonuçta onu seviyorum."

Junmyeon'un yüz ifadesi değişti. Dudaklarını kemirmeye başlamıştı ve kaşları da hafif çatıktı şimdi. "Onu seviyor musun?" dedi dalgınca. 

Yixing bu soruyu çok saçma bulmuştu. "Tabi ki de hyung, Baekhyun hyung benim ailem gibi, anne ve babamdan görmediğim şefkati ondan gördüm ben." Junmyeon'un ifadesi okunmuyordu. Kendi dünyasında kaybolmuş gibiydi ki sonunda konuştu. "Peki ya ben Lay? Ben bıraksam üzülür müydün?"

Yixing önce bu varsayımı anlayamadı, ardından da gözleri panikle dolup taştı. Farkında bile olmadan eli Junmyeon'un elini buldu. "Elbette üzülürdüm hyung, beni bırakmıyorsun değil mi? Beni koruyacaktın hani? Beni bırakmayacaktın..." Yixing'in yıkılmış ifadesi karşısında Junmyeon tek bir soru sordu. Kendisini sıkıca, bırakmamacasına tutan gamzeli oğlandan ayırmıyordu gözlerini.

"Ben senin için kimim Yixing?"

Oğlanın gerçek adını söylediğini duyan Yixing gülümsedi hafifçe, yutkundu ve hızla sardı kollarını oğlanın etrafına. Kollarını sıkarken kulağına fısıldadı cevabı. İkisi de kızarmıştı sonuçta.

"Her şeyimsin hyung."

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

"Gelecek planın ne hyung?" Jongdae sinema çıkışı evlerine giderken hevesle sordu. Boş sokakta yalnızca ikisi vardı ve ortam çok rahattı. Geçmişlerinden, geleceklerinden bahsetmiyorlardı aslında, şimdiki zaman en güvenilir dilimdi onlar için ama Jongdae dayanamamış ve sormuştu.

Minseok'un yüzünde hafif bir memnuniyetsizlik belirdi. "Bilmiyorum Jongdae, bunu düşünmek için geç kaldığımı düşünüyorum."

"Bu da ne demek hyung? Benden birkaç yaş anca büyüksün neden emekli biri edasıyla konuşuyorsun?"

Minseok önce yanıt vermedi, ona zaten emekli olduğunu söyleyecek değildi. "Artık hayatta önemsediğim çok bir şey yok, beni hayata bağlayan şey... kalmadı sayılır."

Jongdae'nin yüzü düşmüştü. Aslında Minseok'un tereddüt etmesi de hoş bir nüanstı ama yine de yetersizdi.

"Konuşmak ister misin?" dedi yumuşak bir ses ve anlayışlı bir yüz ifadesiyle.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Yifan saatine baktı ve iç çekti. "Maalesef öğle molam bitmek üzere, gitmem lazım yani."

Tao hafif bir hayal kırıklığı hissetti ama sesini çıkarmadı. "Seni tekrar görmek isterdim." diye devam etti Yifan ve Tao bu sefer güldü.

"Öyleyse dua etmeye başlasan iyi olur."

Yifan dudağını büktü ve sarkıttı. Hüzünlü gözlerini de Tao'nun siyah gözlerine dikti. "Beni görmek istemiyor musun?"

Tao'nun içindeki ses, hayır diyordu sen polissin ve bu tehlike demek... Eğer 've ben tehlikeyi severim' diye devam etmeseydi bu ses, her şey daha mantıklı olabilirdi. Aynı zamanda Tao'nun yıllar önce içinde boğup gömdüğünü sandığı ses de konuşuyordu. 'Ve senden hoşlandım sanırım.'

UnforgivenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin