2017 EYLÜL
1-YENİ BAŞLANGIÇ...
Gün, kendini geceye teslim edip köşesine çekildiğinde yarının öncesinde kalan hislerimin esiri olmuştum. Zihnim oyunlarını oynamaya devam edip beni oyalarken, asıl hayat sahnesinde dönen oyunun ucunu kaçırmış büyük bir boşlukta kaybolduğumu anlamıştım.
Her şey kalabalıktan ibaretti. Sessiz bir kalabalık, yorgun bir kalabalık, en kötüsü ise acı bir kalabalık...
Hayatım boyunca kalabalığın içinde kalmış, etrafımdaki insanların beni fark etmesi için elimden geleni yapmıştım. Fakat hiçbir zaman bu kalabalık beni görmemiş, 'bende buradayım!' nidalarımı işitmemişti. Ta ki iki hafta öncesine kadar...
Adım, Hilal.
Hilal Berva Demiray.
Yirmi dört yaşındayım.
Her şey buraya kadar normal... 'Orta gelirli bir ailenin kızıyım, hayatım normal sayılabilecek bir seyirde ilerliyor.' Demek isterdim. Maalesef, az önceki cümleyi kuramadım hiçbir zaman. Normal bir hayatı kim isterdi? Tabi ki, benim gibi boşluğun içinde çaresizce sallanan zavallılar... Yirmi dört yaşındayım evet, belki de bu son yaşım. Böyle düşünmemi sağlayan geçerli sebeplerim var. Hatta binlerce geçerli sebep...
Yanımda uyuyan kuzenim Seyren'in üzerini örtüp ağır hareketlerle yataktan kalktım. Uzun zamandır uyuyordum bundan mütevellit bütün kaslarım işlevini yitirmişti adeta.
Halsizdim. Kendimi toparlamak adına yatağın yanındaki vizondan destek aldım ve bir kaç dakika hareket etmeden bekledim. Nefes alışverişlerimi dinledim. Suçlu çocuklar gibi boynu bükük nefesler alıp sessizce geri veriyordum. Oksijeni yudumlarken gözlerim kapanıyor, karalığın perdesine gizlenen ve benim çaresizliğimden beslenen ruhların gazabına maruz kalıyordum. Ruhlar beni sömürdükçe, aldığım nefese bin pişman olup o kısacık zaman diliminde kafamda türlü türlü savaş sahneleri canlandırıyordum. Nitekim bu her nefes alış verişimde gerçekleşen bir savaştı. Ve bir insan nefes alıp verirken savaşır mıydı? Savaşırdı. O insan bendim, savaşırdım. Belki yaşamamak için belki de yaşatmamak için...Acılarıyla beslenen ve gün geçtikçe hem yorulup hem güçlenen bir Hilal olmuştum.
''Hilal, nereye?'' uyku mahmuru fısıldayan kuzenime bakıp iç geçirdim. O da en az benim kadar perişandı.
''Hava alacağım, uyu sen.'' Deyip terasa doğru ilerledim.
Uykusunda bile acı çektiğini anlayabiliyordum. Yüzündeki ifade her geçen gün daha kötü oluyordu. Kabuslarla uyanıyordu.
Terasa gire girmez rüzgarın hafif esintisi vücudumu yalayıp geçince kollarımı bedenime sarmamak için direndim. Bu gece fazla ayaz vardı. Aslında serin gecelere alışkındım çünkü bundan birkaç hafta önce bambaşka bir düzenim, hayatım vardı.
O hayat...
Bu kafayla 'o hayatı' düşündüğümde çok kısa bir an huzuru bütün uzuvlarımda hissettim.
Terastaki -hafif tozlu- koltuğa oturup sırtımı yasladım ve omuzlarımı sarsacak derecede nefes alıp verdim. Şimdi duyduğum tek şey serzenişlerimden ibaretti... Zihnimin iplerini kaybetmiş, göz kapaklarımın arkasında ısrarla dönen filmin esiri olmuştum.
Film büyük bir dramdı. Öyle ki insanın elinde olamayan sebeplerden ötürü yaşadığı kan kokan anılarının esiri olduğunu anlatıyordu. Bu filmin –başrol- oyuncusuydum.
Gözlerimi ağır ağır kırpıp donuk bakışlarımın odağını gökyüzüne çevirdim. Açık havada sönmüş bir yıldız geceme eşlik ederken az öncekine nazaran daha sert bir rüzgar etrafımda gezinince tekrar gözlerimi kapadım.
Annemin sesini hatırlamaya çalıştım. Ablam Nehir'i hatırlamaya çalıştım. Kaç yıl olmuştu? Ailemi arkamda bırakıp gideli kaç yıl olmuştu?
Altı sene. Tamı tamına altı sene olmuştu.
Yıllar sonra geri gelmek beni darmadağın etmişti. Kim inanırdı ki bu kapıdan çıkarken geri dönüşümün böyle olacağına...
Kim inanırdı, onların cenazeleri için geri döneceğime? Kızgındım.
Evet, içimde bir yerlerde öfkenin katranı fokurdarken diğer yanım onları bir daha göremeyeceği gerçeğini kabullenememiş, acıyla kıvranmıştı. Orta sehpada bulunan sigarama uzanıp içinden bir dal çıkardım. Ucunu ateşleyip derin bir nefesi ciğerlerime gönderdim. Zehrin rahatlatıcı etkisi, ciğerlerimin ittiği soluk mavi dumanla birlikte sona erdiğinde uzun bir nefes zehri daha feda ettim ve bu böyle bir süre daha devam etti.
Yıldızlar...
Günahkar zihniyet... Kirlenmiş eller, kanlı geçmiş, su katılmamış öfke...
Ailemi kaybetmiştim.
Annemi, ablamı ve babamı...
Kayıplarıma göre oldukça sakindim. Kayıplarım boyumdan, yaşımdan büyüktü ama ben sakindim. Gözyaşlarının da çaresiz kaldığı, tükendiği anlardan birindeydim.
Benim hayatım buydu...
Sıkıntılı bir nefes verip koltukta kıpırdandım.
Kendimi tanımlamak istesem aklıma gelen en belirgin şey öfkeli oluşumdu... Neye karşı kime karşı öfkeliydim bilemiyordum. Belki de o kadar fazla şeye öfkeliydim ki tanımlayamıyordum.
Onun hemen arkasında pişmanlık ve dökülen kanlar...
Masumluğumu feda etmiş olmamın acı kanı...
Pişmanlığım...
Tekrardan neye veya kime karşı pişmanım?
Sorular, sorular ve sorular... Cevapları beni yaralayacak kadar güçlü bir silahtı belki de bu yüzden çoğu sorumun cevabını bulmak istemiyordum.
Gözlerimden süzülen yaşların acısı boğazımdaki yumrunun azalmasına yardımcı olmalıydı. Çünkü ağladığımız zaman içimizde biriken acının suyunu özgür bırakmış olurduk. Bu durum benim için geçerli olamıyordu çünkü ağlamak rahatlamak yerine bende tam tersi bir etki bırakıyordu.
Ağlamalıydık... İçimizde biriken zehri akıtmanın yolu gözyaşlarımızdan geçmeliydi, başkalarının kanını akıtmaktan değil... Seçimlerim değil miydi beni buralara kadar sürükleyen?
Kendi kendime acı bir şekilde tebessüm ettim.İki dünya arasında sıkışmış kalmıştım. Annem benim her zaman iyi bir insan olduğumu söylerdi, belki de öyle olmamı ümit ederdi... Kim bilir?
İyi insan olmak? Oysa ben, arafta hissediyordum. Bir yanım asi, geçtiği yeri yakıp yıkan, diğer yanım sakin ve mütevazi... Adımın hakkını veriyordum sanırım. Berva; fırtına demekti. Hilal ise masumiyeti simgelerdi.
Hilal Berva Demiray.
İyi ve kötü yanlarımın savaşı arasında sağ kalmaya çalışan yaralı bir kızım. Kayıplarım büyük... Ailemi kaybettim. Parmak uçlarımda -başkalarına ait- lanetli kanlardan beslenen nefretimin izleri var. Masumiyetimi kayıp ruhlar şehrinde bıraktım.
Her ne olursa olsun, annemin ve ablamın intikamını alacaktım.
İçimde önüne geçemediğim öfkemin gücüyle ayaktaydım. Ve vakit nakitti.
İntikam yakındı, huzur mezardaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNKİSAR-I HAYAL
Детектив / ТриллерSaniyenin onda biri olan bir dilimde gözlerimi ağır ağır kırptım. Hissetmiştim...Hissetmiştim ve bu aslında beklediğim bir durumdu.Saniyenin onda biri olan bir dilimde; acı vardı, intikam hırsı vardı, kaybetmenin eşiğinde olmanın verdiği öfke vardı...