2009 KASIM SONUSahiplenme duygusu, insanı umuda bağlayan ufak zincirlerden biriydi. Umut nasıl tehlikeliyse, sahiplenme duygusu da öyleydi. Bağlantı zincirini etkileyen en hassas maddelerden biri...
Uğur'un bana olan yaklaşımı içimdeki yaralı, masum sevgiye ilaç gibi geliyordu. Bir bakışı, bir cümlesi beni alaşağı ediyordu. Sevgimin zemini o kadar sağlam bir temel atmıştı ki bu kadar kısa sürede ona karşı yoğunlaşan hislerimin önüne geçemiyordum. Kirpiklerinin asi kıvrımı, saçlarının kısa traşlı hali, heybetli bedeni ve saymakla bitmeyecek olan birçok tavrı ona karşı savunmamı yerle bir ediyordu. Zayıftım, çünkü seviyordum. Zayıftım, çünkü sol yanımda amansızca çırpınan zavallı kalbim onu biraz daha fazla görmek için sabırsızlanıyor, gururumu yerle bir ediyordu.
Sevgimin gücü önünde boyun eğmek, canımı sıkıyordu.
Onu bu kadar çok sevmek beni yaralıyordu, zarar veriyordu, sancılar içinde kıvranmama sebep oluyordu.
Yutkunarak elimde çevirip durduğum kalemi gürültüyle sıranın üzerine bıraktım. Kimya hocası fazlasıyla disiplinliydi. Sabah ilk iki dersin kimya olması ise benim büyük şanssızlığımdı. Sırada sıkıntıdan kıvranıp durduğumda hocanın keskin bakışlarını üzerimde hissettim. Tüm sınıf sessizce tahtadaki notları defterlerine geçirmekle meşguldü. Hocanın meraklı bakışlarına yüzümde acı çeken bir ifadeyle bakıp sessizce yutkundum. Beni tanıyan aynı zamanda seven nadir hocalardan biriydi. Tahtanın önünden geçip sessiz bir şekilde, oturduğum sıraya doğru geldi. Serdar elindeki telefonu sıranın altına koyup arkasına yaslandığında Şenay Hoca sıranın tam yanında durdu. Cam kenarındaydım ve yer konusunda Serdar ile kavga etmekten yorulmuştuk. Kabullenmiş olmalı ki uzun zamandır cam kenarına geçmek için ısrar etmiyordu.
''Bir sıkıntın mı var kızım? Dersin başından beri tuhafsın, yüzün de sararmış?'' aklıma gelen hin fikirle dersten kaçmak için geçerli bir sebebim olmasına içten içe sevindim. Bugün hiç ama hiç havamda değildim.
''Şey, hocam ben...'' sesim tarazlı çıkmış, kollarımı da sessizce karnıma sarmıştım. Serdar kaşlarını kaldırıp bana şaşkın bir ifadeyle baktığında sıkıntılı bir nefes verip yutkundum.
''Söyle kızım, iyi görünmüyorsun? İstersen bir revire uğra.'' Deyip bakışlarını sınıfta gezdirdiğinde yalnız gitmemem için yanıma birini vereceğini anlayıp hocaya doğru yanaştım.
''Hocam, Serdar beni götürse, iyi hissetmiyorum da...''
Hoca bakışlarını sınıftan çekip Serdar'a döndü, ardından bana bakıp, ''Emin misin?'' diye sormakla yetindi. Usulca kafa sallayıp sıradan ayaklandığımda Serdar şaşkın bir ifadeyle yüzüme baktı.
''Fıstık, hayırdır? Sabah bir şeyin yoktu?'' Dediğinde hafifçe dürtüp koluna asıldım.
''Bilmiyorum, aç karınla kahve içince dokundu sanırım, yardım eder misin?'' diye mırıldandım. Hoca bulunduğu yerden bir adım geri gidip geçmemiz için müsaade ettiğinde hafifçe tebessüm ettim.
''Teşekkür ederim, hocam.''
''Ah evladım, aç karınla içilir mi kahve?'' Serdar'a döndü. ''Kafeteryaya götür sen, tuzlu bir şeyler yesin iyi gelir. Hadi çocuğum.''
Serdar usulca kafa salladığında ağır adımlarla sınıftan çıktık. Sınıfın kapısını yavaşça kapattığımızda yüzümdeki acı çeken ifadeyi düzelttim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNKİSAR-I HAYAL
Bí ẩn / Giật gânSaniyenin onda biri olan bir dilimde gözlerimi ağır ağır kırptım. Hissetmiştim...Hissetmiştim ve bu aslında beklediğim bir durumdu.Saniyenin onda biri olan bir dilimde; acı vardı, intikam hırsı vardı, kaybetmenin eşiğinde olmanın verdiği öfke vardı...