Listening: Low-Lullaby
Ve birkutumut bu bölüm senin için...
2009 4 KASIM
''Hocam? Elektrostatiğin gerçek hayatta ne işimize yarayacağını sorabilir miyim?'' diye mırıldanan Serdar'a bakıp sırıttım. Sayısal bölümde okumayı isteyen ve aynı zaman da her ders buna yakınan tek kişi oydu. Derslerin fazla yoğun olduğunu söyleyemeyecektim fakat sayısal bölüm diğer bölümlere oranla daha zordu.
''Evladım bir kez daha dersi bölersen kapı dışarı edeceğim seni!'' hocayı çileden çıkarmayı başarmıştı.
Bıyık altından gülümsedim ve kafamı cam tarafına çevirip son sınıfların bahçede yaptığı futbol maçını izlemeye koyuldum. Uğur son sınıftaydı ve bu sene ne yazık ki mezun olacaktı. Onunla paylaştığımız zamanlar sınırlıydı ve ben bu duruma içten içe üzülüyordum. Kantindeki karşılaşmalarımız dışında Serdar'ın okul takımı antrenmanlarını izlemeye gittiğimde görebiliyordum. O zamanlar ise içimde sürekli oluşan ağlama isteğini geçirmeye çabalıyor, utancımdan yüzüne bakamıyordum. O farklı bir çocuktu. Aslında çevresindeki insanlara karşı daha samimi ve içtendi. Sahiplenmeyi seven bir yapısı vardı. Bunu da bir antrenmanda çıkan kavgada fark etmiştim. Serdar ile ışık hızında ilerleyen samimiyetleri hoşuma gidiyordu. İkisinin de ortak noktaları sevdiği insanların aynı hastalığın farklı kulvarlarındaki savaşlarıydı elbette.
Birgül teyzenin durumu doktorların söylediğine göre kötüye gidiyordu. Tedavinin devamı için İngiltere'ye gitmeleri gerekiyordu fakat bu durumda Serdar'ın elini kolunu bağlayan şey maddi imkansızlıklardı. Okulda burslu okuyordu ve Mehmet amcanın işleri eskisi gibi değildi.
''Ben bahçeye iniyorum. Anlaşılan teneffüsünü sınıfta geçirmeye niyetlisin.'' Diyen Serdar'a baktım. Kafamdaki düşüncelerin esaretinden kurtulduğumda Serdar'a onaylayan bakışlar atıp dışarıyı izlemeye devam ettim.
Havaların soğumasına rağmen bahçedeki curcunayı fark etmemek imkansızdı. Yanımdaki hareketlenmeyi hissetmemle kafamı sınıfa doğru çevirdim.
''Selam.''
Minel her teneffüs yaptığı gibi bu teneffüste yanıma gelmişti. Kafa sallayıp kafamı tekrar cama doğru çevirdim.
''Canın mı sıkkın? Rahatsız olduysan gidebilirim?'' alınmıştı. Canım tabii ki sıkkındı. Aslında bu her zaman ki ruh halimdi. Fakat Minel ısrarla bunu kabul etmemeye çalışıyordu.
Ağır bir şekilde bakışlarımı camdan çekip Minel'e baktım ve gülümsemeye çalıştım.
''Deli misin? Neden rahatsız olayım. Sadece dalmışım.'' Buruk bir tebessümle karşılık verdi. Durgun gibiydi ya da bana öyle gelmişti.
''Onları mı izliyorsun?'' dedi çenesiyle bahçeyi gösterip. Bende bakışlarını takip edip tekrar dışarı baktım. Ve kafa sallayıp onayladım. Uğur bahçedeki kalabalığı aşıp köşedeki ağaca doğru ilerlemeye başladı. Onun varlığını seçen gözlerimi heyecanla kırpıştırıp yutkundum. Derin bir nefesi ciğerlerime doldurduktan sonra sıkıntıyla geri verdim.
''Çok yakışıklı değil mi, sert görünür ama iyi çocuktur.'' Kafamı Minel'e çevirdim ve kaşlarımı çatarak ne demek istediğini anlamaya çalıştım. Gülümsedi ve ''Uğur'dan bahsediyorum'' dedi.
Omuz silktim ve bakışlarımı kaçırdım. ''İlgilenmiyorum.'' Diye mırıldandım.
''Öyle mi?'' dedi alayla ve omzuma dokunup ona bakmamı sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNKİSAR-I HAYAL
غموض / إثارةSaniyenin onda biri olan bir dilimde gözlerimi ağır ağır kırptım. Hissetmiştim...Hissetmiştim ve bu aslında beklediğim bir durumdu.Saniyenin onda biri olan bir dilimde; acı vardı, intikam hırsı vardı, kaybetmenin eşiğinde olmanın verdiği öfke vardı...