Bölüm 5- HÜSRAN

432 21 7
                                    




İçimi dolduran gecenin serin havasına teşekkür edip terastan odama geçtim. Gece olmuş saat epey ilerlemişti. Murat ağabeye tekrar uğrayacağımın sözünü verip eve dönmüştüm. Serdar ile Seyren salonda saçma sapan bir komedi filmini izliyorlardı. Ya da izliyor gibi görünüyorlardı. Onlara iyi akşamlar diyip odama çıkmıştım. Şimdi ise yatağımın soğuk tarafına boylu boyunca uzanmış Ahmer babanın telefonda kulaklarımı dolduran gergin sesini düşünüyordum. Baba, beni Miray'dan ayrı tutmazdı. İngiltere'ye ilk gittiğimde tanımadığım bir ülkede tanımadığım bir şehrin garip düzenine ayak uydurmam elbette zor olmuştu fakat o zamanlar o kadar gözü karaydım ki, zorlukları sıkıntıları önemsememiştim.

Miray ile tanışmamız, geçimimi sağlamak için sahne almaya yeni yeni başladığım orta halli bir barda olmuştu.

18 yaşında hangi akla hizmet alıp başımı gitmiş isem o anki cesaret mi aptallık mı şuan anlayamadığım ruh halime hala şaşırıyordum. Başıma çok kötü şeyler gelebilirdi. Tamam, gene birçok dert ile uğraşmıştım fakat Miray beni kollamış beladan kaçmak yerine 'bela' olmamı sağlamıştı.

Bana iyilik yaptığını düşünürdüm. Severdim Miray'ı. Barda ufak çaplı bir kavgada başlayan maceramız, arkadaşlığımızın ilk adımları olmuştu.

O zamanlar kendime tuttuğum stüdyo tipi dairede kalır sabahları bir kahvecide çalışır akşamları da barda sahne alırdım. Yaşım küçüktü fakat korkmuyordum. Yalnızlıktan, parasızlıktan, sarhoşlardan korkmuyordum. İlk sene çalışmış, epey para biriktirmiştim. Miray her akşam bara uğrayıp beni dinlerdi. İşlerim bittiği zaman oturup saatlerce konuşur sohbet ederdik. Zamanla birbirimize alışmıştık. Ahmer Baba ikimizi yan yana görmekten sıkılmış, Miray ile normal olduğunu sandığım arkadaşlığımıza şaşırmıştı.

Miray farklı bir kızdı. Baba'nın saltanatlığını umursamaz içinde bulunduğu tehlikeden korkmazdı. Üstelik bela üstüne bela çeken bir yapısının olması söz konusuydu. Yaklaşık bir sene kadar süre sonra Miray'ı korumak için vurulmuş, babanın benimle ilgili olan düşüncelerinde gözle görülür değişikliklere sebep olmuştum.

Miray'ın -hala nasıl yaptığımı anlayamadığım bir şekilde- önüne atlamış olacak kadar gözümü karartmama ben bile şaşırmıştım. Tamam, korkak bir kız değildim. Bedenim korkak olmayabilirdi fakat ruhum korkaktı. Türkiye'den kaçıp gitmem ise korkaklığımı kanıtlar nitelikteydi.

Baba o günden sonra beni de Miray'ı da yanından ayırmamıştı. Önceden Miray'ı dizginlemesi hayli zor oluyordu fakat olaylar karıştıktan sonra Mirayda da gözle görülür değişiklikler olmuştu. Birbirimize daha çok bağlanmıştık ve dostluğumuz fazlasıyla kuvvetlenmişti. Benim kardeşim gibiydi. Baba ise, beni yetiştirmiş, olası her türlü belada kendimizi nasıl koruyacağımızı bize öğretmişti.

Derken biz kendimizi koruma işini bir süre sonra abartmış, beladan kaçmak yerine belanın ta kendisi olmuştuk. Miray ile o hallerimizi seviyordum.

Normal bir çocukluğum olmamıştı elbette bu yüzden içimde bir yer hep buruktu. Ben o burukluğu tamir etmek için fazlasıyla uğraşmıştım. Savaşmıştım. İnsanlardan sevgi dilenmemiştim fakat bir süre sonra benim de elimin kolumun bağlı olduğu zamanlar olmuştu. Bundan sebep midir bilemiyorum, kavgacı huysuz tuhaf bir kız olup çıkmıştım.

Bana karşı sadık olan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi.

Genelde iki elin parmakları söz konusuydu öyle değil mi?

Miray ile dertleştiğimiz günlerden birinde ayık olduğumuz bir günde, dalga geçer gibi anlatmıştım hayatımı, hikâyemi... Bana tek kelime etmemiş sessizce dinlemişti.

İNKİSAR-I HAYALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin