2009 KASIM SONU
Kelimelerin adaletine sığınan zihnim, ağırlığın dengesini bozan acıları yargılamaya hazırdı. İnsan, neye sığınırsa oradan sınava tabi tutuluyordu. Adalet terazisinin sol tarafı, ağırlığıyla inmiş, sağ tarafı ise küçümsenecek mutluluklardan ötürü hafifti ve yukarıda kalmıştı. Gözlerimin önünde canlanıp duran görüntü, içimin kıpır kıpır olmasına yetiyordu. Mızrağın ucundaki zehri göremeyecek kadar kördüm o an. Avutmak için elime ufak tefek oyuncak tutuşturan yetişkinlerden farksızdı kader, öyle ki beni birkaç hafta daha ayakta tutabilecek bir avuntum vardı. Fakat ortalıkta görünmeyen Uğur'un Serdar'ı başı boş bırakmadığına emindim. Anlaşmalı bir şekilde bizi bir araya getirmemeye özen gösteriyorlardı. Ben eve geçtiğimde Uğur'un, Serdar'ı ziyaret ettiğini anlamıştım. Bunu Serdar'da unuttuğu birkaç parça eşyasından anlayabilmiştim.
Olur ya kader bir gün benden yana olurda, Uğur ile karşılaşmamızı sağlarsa, nasıl tepki vereceğimi bilemiyordum.
İki yabancı gibi mi olacaktık?
Ellerimi kollarımı bağlayan görünmez nedenleri, bir kalıba oturtmaya çalıştım. Fakat her defasında, kafamda tek bir sebep can buluyor, mantığıma uymasa da, duvara toslamama yetiyordu.
Ceylin.
Bu kocaman sarışın gerçeği, ellerini boğazıma takıyor, nefessiz kaldığım yetmezmiş gibi öylece de peşinden sürüklüyordu. Beni, sevgimi, Uğur'a verdiğim değeri, kıyaslayabileceğim potansiyelde biri değildi. Fakat bir ihtimal vardı ki küllerimi savurup beni dağıtacak kadar kuvvetliydi.
Uğur'un Ceylin'e karşı olan hisleri...
O kızı sevdiğine inanıyordum. Bu gerçek beni bir hiçe çevirse de yüzleşmek benim hayrımaydı. Saçlarına dokunuşu, öpüşü, her şekilde gösterdiği ilgisi, bunu kanıtlar nitelikteydi.
Peki ya ben?
Ben neydim onun gözünde? Sadece bir arkadaş? Yada onu cesurca sevdiğini düşünen, her defasında kendini küçük düşüren acınası bir aptal? Belki de bana acıyordu, bu daha olası bir ihtimaldi.
Gözlerimi okulun geniş bahçesinde gezdirirken derin bir nefes alıp oturduğum banka iyice sindim. Bu aralar her zamankinden daha çok içime kapanmıştım. Serdar dışında kimseyle konuşmuyor, grubun provalarına katılmıyordum. Fedadakiler bu halimi anlayışla karşılıyor, sürekli nasıl olduğumu sorup duruyorlardı. Kısa cevaplarım ve ilgisiz tavırlarımla onları kendimden uzaklaştırmayı başaramamıştım.
Serdar'ı okulun bahçe kapısından içeri girerken gördüğümde şaşırsam da elimi kaldırıp beni görmesini sağladım. Acısı hala tazeydi, o da benim dışımda ve Uğur haricinde kimseyle konuşmamayı tercih ediyordu. Geride bıraktığımız on beş günün ardında omuzları eski haline dönmüş, acısını biraz da olsa kabullenmeyi başarmıştı. Gözaltındaki morluklar, çektiği uykusuzluğu resmederken bakışlarındaki umursamazlık onu bambaşka bir insan olduğunu saklamıyordu. Eski neşesi yoktu, eski neşemiz yoktu. Hayatın bizim omuzlarımıza yıktığı sorumluluğu, acıların ağırlığını tökezlemeden taşımaya çalışıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNKİSAR-I HAYAL
Misterio / SuspensoSaniyenin onda biri olan bir dilimde gözlerimi ağır ağır kırptım. Hissetmiştim...Hissetmiştim ve bu aslında beklediğim bir durumdu.Saniyenin onda biri olan bir dilimde; acı vardı, intikam hırsı vardı, kaybetmenin eşiğinde olmanın verdiği öfke vardı...