Bölüm 22-Karanlığın Sarmaşığı

32 2 45
                                    




2017 ARALIK

Karanlığın çığlığı, ses tellerine her vuruşta asilce süzülen bir kuş tüyü kadar hafifti. Anılar, zihni yorarken bir mahzene kilitlenen korku amansızca duvarları boyadı. Mahzende doğan kara güneş, yeni bir güne umut vaat etmiyordu.

Kara güneş, umuda saldıran soylu bir asker gibiydi.

İnsanlar, acıyı nasıl tanımlardı? Acı nasıl tanımlanırdı ki...

Korkunç bir yalnızlığı acıyla mahsup edebilir miydik? Korku, acıyı beraberinde getirirdi. Aslında biz acıdan korkmuyorduk. Korku bize acıyı aşılıyordu.

Herhangi bir darbe aldığımızda, o darbenin ne zaman geleceği bizi korkutuyordu veya belirsizliği.

Yaşıyordum.

Nefes alıyordum.

Kirpiklerim üst üste binen fulü bir ipek gibiydi. Görüntü netleşiyor, odadaki karanlık nefesimin daralmasına sebep oluyordu.

Kirpiklerimi daha fazla kırpıştırma isteğiyle dolup taşsam da buna gücümün olmadığını fark etmem zor olmamıştı. Her nasılsa düşünürken bile yorulduğumu hissediyordum.

Reflekslerimi kontrol etmek istiyordum fakat kıpırdayamıyordum. Gözlerim baygın bir ifadeyle yüzümü süslerken bakışlarımı yüzümde ağırlığını hissettiğim oksijen maskesine çevirdim. Dudaklarım kurumuştu ve deyim yerindeyse dilim damağıma yapışmıştı.

Odayı dolduran tek ses yanımdaki makineden yükselen fonksiyonel seslerdi. Parmaklarımı kımıldatacak gücü bulduğumda şüphesiz gerçekleştirmeye yeltendiğim tek hareket oksijen maskesinden kurtulmaktı.

Başarılı olamayacağımı fark ettiğimde gözlerimi yumup derin bir nefes verdim fakat oksijen maskesi daha çok boğulmama sebep olmuştu.

Ya da ben öyle hissediyordum.

Birkaç dakikanın sonunda odanın kapısının zorlandığını hissettim ve bakışlarımı kapıya doğru çevirdim.

Sterilize bir kıyafetle odaya giren doktorun kontrollü hareketlerini izlerken parmaklarımı kımıldatmaya çalıştım. Doktor, kapıyı sıkıca kapattıktan sonra donuk bakışlarını odada gezdirdiğinde derin bir nefes verip huysuz sesler çıkardım. Yüzündeki maske sadece gözlerini görmemi sağlıyordu. Oda o kadar karanlıktı ki, onun yüzünü inceleme fırsatım olmamıştı.

"Benim, tanrıçam. Siyahın tanrıçası..."

Bozkurt.

Kısılan bakışlarım irileştiğinde göğsümün orta yerinde telaşlanan endişeyi görmezden geldim.

Parmaklarımı kımıldatmayı kesip bakışlarımızın karanlığın kargaşasında buluşmasına izin verdim.

Şüphesiz, kendime geldiğimde yüzünü görmek isteyeceğim son insan bile değildi.

Adımları yatağın başına doğru geldiğinde aramızda geçen sessiz bakışmayı bulandıran şey, onun gözlerinde var olan acıma hissiydi.

Bana acıyordu.

Orospu çocuğu.

Yatağın yanında duran koyu renkli kanepeye kurulup üzerindeki sahte üniformayı çekiştirdi.

"Ah bebeğim, seni böyle görmekten nefret ediyorum. Sen bir tanrıçasın, gücün ve kudretin dünyayı yerinden oynatmalı. Oysa sen parmağını dahi oynatamayacak kadar aciz durumdasın." İğrenç bir kahkaha hastane odasında yankılandığında içimi kavuran öfkenin önüne geçemiyordum.

İNKİSAR-I HAYALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin