Birbirine yapışan kirpiklerimi güçlükle de olsa araladım. Saatlerdir yatıyordum. Façalının mekanından eve geldiğimde, Seyren'in -sağolsun- Asiye Halamı bile aratmayan tantanasıyla uğraşmıştım.
Yaşadığım yorgunluk bana ağır gelmiş duş bile alamadan yatakta sızmıştım. Saat şuan gece yarısını geçmişti. Fazlasıyla saat takıntısı olan biri haline gelmiştim.
Başımın ağrısını önemsemeyerek yavaşça yatakta yukarı doğru çektim kendimi. Yatağın başlığına yaslandım. Kafam allak bullaktı. Uzun zamandır gördüğüm kabuslar birbirinin ardı sıra devam eden dizi fragmanları gibiydi.
Her defasında yalnızlığı, dramı, ihaneti anlatan bir fragman.
Kafamda bozuk plak gibi takılıp kalan şarkılar, anılar...
Kabul, yalnızlığı severdim ama... Bir kere birilerine alıştığınız zaman her şey değişiyordu.
Önce birine ait olmayı ya da birinin size ait olmasına şahit oluyordunuz. Biri geliyor hayatınıza giriyor aklınızı alıyor, sonra hiçbir şey olmamış gibi çekip gidebiliyordu. İnsanlar böyleydi işte bencil, sorumsuz, korkak...
Sonra sizin hayata bakış açınız değişiyordu.
Alışmak dünyadaki en berbat şeylerden biriydi.
İçimde yıllardır bastırdığım hisler, kabuslarla ayyuka çıkıp duruyordu.
Kendimden kaçmaktan yorulmuştum artık bu asiliğimin beni güçlendirdiğini düşünmekten vazgeçmiştim.
Yatağımın yanındaki komidinin üzerindeki büyük bardağa uzandım, uzun bir yudum aldım. Yatakta sıkılınca ayaklarımı sarkıttım ve ağır adımlarla odamdan çıktım.
Karnımdaki guruldama kendini göstermeye başlamıştı. Mutfağa uğradım. Buzdolabının kapağını açtım. Kendime sandiviç hazırlamak için malzemeleri çıkardım. Tezgâhın üzerine koydum ve su ısıtıcının içine su koyup çalıştırdım.
Sandiviçimi ve kahvemi alıp verandaya geçtim hava fazlasıyla serindi. Karnımı doyurdum. Gözlerim gökyüzüyle buluştu. Bulutlu hava yarın yağacak olan şiddetli yağmurun habercisiydi. Üşümeme engel olamadım ve daha fazla direnmedim. Yukarı çıktım odamdan kalın bir şal alıp omuzlarıma attım. Verandaya inmek gözümde büyümüştü. Sigaramı alıp terasa çıktım.
Terastaki çok sevdiğim berjerime yayılarak oturdum.
Uzaklara dalıp gitmenin esareti olmuştum. Kafamda dönüp duran sorular içimi tahtakurusu gibi kemiren meraka engel olamıyordum. Telefonumu elime aldım.
Telefonun ekran ışığıyla istemsizce gözlerim kısıldı. Serdarla konuşamamıştık. Dün öylece yanlarından çıkıp gitmiştim. Hiç açıklama yapmamıştım. Telefonun mesaj kısmına girdim.
Ben: ''Neredesin?'' (01:37)
Serdar: ''Asıl sen neredesin!''(01:40)
Ben:''Seninle konuşmak istediğim bir şey var.''(01:42)
Serdar:''MeQuan adında bir bardayım, dün gittiğimiz yerin yakınlarında.''(01:45)
Ben:''Tamam, geliyorum.''(01:46)
Terastan odama geçtim. Üstümdeki kıyafetleri çıkardım ve altıma koyu renk dar bir kot çektim üzerime siyah salaş bir tişört giydim. Ellerimi yüzümü yıkamak için banyoya yöneldim. Dişlerimi fırçaladım dünün yorgunluğunu atmak için duş almalıydım hatta duş almak için can atıyordum ama Serdar ile konuşmam gereken konudan vazgeçmemek için acele etmem gerekiyordu. Yoksa her an cayabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNKİSAR-I HAYAL
Gizem / GerilimSaniyenin onda biri olan bir dilimde gözlerimi ağır ağır kırptım. Hissetmiştim...Hissetmiştim ve bu aslında beklediğim bir durumdu.Saniyenin onda biri olan bir dilimde; acı vardı, intikam hırsı vardı, kaybetmenin eşiğinde olmanın verdiği öfke vardı...