Selam! Bu bölümler biraz sıkıcı biliyorum ama ailesiyle Jimin arasında ilişkiyi, diğer karakterleri anlatmam gerekiyor çok yakında kaoslar başlayacak okuduğunuz için teşekkürler!
Başkalarını bilmem ama benim için aşk tek seferliktir. Ömrümüz boyunca yalnızca bir kez benzersiz ya da özel olarak adlandırabileceğimiz bir deneyim yaşarız ve ondan ayrı düşmek zorunda kaldığımızdaysa buna itiraz etsek bile hayatımızı onun yarattığı etkinin çevresinde dönerek yaşarız. O aşk gibi hissettirebilecek ne varsa kabullenmeye hazırızdır, ateşin yakacağını bile bile yanmaya hazırızdır, gözümüz kapalı dikenli teller üzerinde yürümeye hazırızdır, asla ilk seferi gibi olmayacağını bilsek de öyleymiş gibi yapmaya, kendimizi kandırmaya hazırızdır.
Sadece... Hazırızdır işte.
Yoongi'den ayrı düştüğümde kaç kolda avuttum kendimi saymadım. Herkes oydu sanki. Ama sonra bir bakıyordum ki hiçkimse o değildi. Gözyaşlarım tarafından hapsolunma, yakarış ve tuhaf bakışlar eşlik ediyordu bu acılı deneyimlerin her birini.
Kimse gerçekten de o değildi.
Ellerimi önümde kenetlemiş, dikkatimi birkaç metre ötemdeki siyah tabuta ve konuşulanlara vermeye çalışıyordum ne var ki başarmak imkansızdı.
Hemen karşımdaydı Yoongi ve böyle olunca ister istemez kendimi kaybettiklerimi düşünürken buluyordum. İkimiz de başladığımız yerden o kadar uzaktık ki şimdi yan yana olmamız bir şeyi değiştirmiyordu.
"Onun hakkında bir şeyler söylemek isteyen var mı?"
Bakışlar, papazın sorusuyla otomatik olarak bana çevrildiğinde onlara boş bakışlarımla karşılık verdim.
Taehyung'un dediği gibi. Kendini ezdirirsen üzerine atlarlar.
Yarım saat önce kiliseden içeri girdiğimde tüm başlar şimdi olduğu gibi bana çevrilmiş ve ortama tam da olması gereken bir ölüm sessizliği hakim oluvermişti. Bir süre sonra fısıldaşmalar başlamış ben de sakince yerime oturmuştum.
Onun burada ne işi var?
Babası ölünce mi kıymete bindi?
Nasıl gelmeye yüz bulabilmiş?
Çok yazık. Yoongi ile iyi bir çift olabilirlerdi ama belli ki Jimin aklını kaybetmiş. Baksana. Nasıl da onca yıl sonra utanmadan gelmiş.
Her şeyi duymuştum ve bunu biliyorlardı.
Hiçkimseye hiçbir şey demedim. Sessizlikten daha iyi bir cevabım yoktu henüz. Papaz da bana baktığında, "baban hakkında konuşmak ister misin?"diye sordu. Beni tanıyordu. Buradaki herkes beni tanıyordu elbette. Ama babamın bana yaptıklarından haberleri bile yoktu. Bu da kötü bir evlat olarak etiketlenmem için yeterliydi. Bilmeden yargılamak kolaydı. "Belki de ondan özür dilemelisindir. Seni duyacağına eminim."