"Akıntında kayboldum, paha biçilemez bir şarap gibi.
Biliyorsun, trenim seni eve götürebilir."∞
11 yıl önce
Yeni biri. Kaçamak bakışmalar. Bir yığın kafa karışıklığı ve ilk kez mutlu kapattığım gözlerim. Son dört ayda bana olan buydu. Henüz birkaç hafta önce on yedime ayak basmıştım, doğum günlerimin kaçırılmasına hatta umursanmamasına alışkındım ama o gün ilk kez biri benim için hediye almıştı.Neden en sevdiğim tatlıyı sorduğunu da, bahçelerindeki masanın üzerinde duran çikolatalı pastayı görünce anlamıştım.
Arkadaşlarım vardı, hatta bir sürüydüler ama bu defa farklıydı. Kısık, karaya çalan kahverengi gözlerini ilk gördüğümde anlamıştım. Küçükken hiçbir şey bilmediğinizi varsayarlar ama ben biliyordum. Yoongi'nin diğerleri gibi olmayacağını, beni alt üst edeceğini biliyordum.
Son zamanlarda beni mutlu eden tek şeyin, onunla konuşacağımız ve onu görebileceğim bir sonraki sefer olmasından biliyordum.
Bana masumca dokunduğu her seferde, ondan önce yerini dahi bilmediğim bir yerde çiçekler açmasından biliyordum.
Küçüktüm belki ama biliyordum işte.
Evde bana yığılan tüm işleri bitirdiğimde saat gece yarısını geçiyordu. Akşam yemeğinde bir sürü misafir ağırlamıştık, gece geç saate kadar kalkmak bilmemişler, sabahtan beri koşturup durduğum için uyuklaya uyuklaya yanlarında durmuştum ve Jungkook her dürttüğünde birkaç saniye uyanık kalmayı ancak başarabilmiştim. Hepsi çekip gittiğinde babam yine eski babama dönüşmüş annem de onu sakinleştirmek için odaya çekerken elbette yine onun acımasız sözlerinden ve aşağılamalarından nasibimi almıştım. O kadar çok uykum vardı ki üzülememiştim bile.
"Buraları topladıktan sonra odana çık. Ben babanla olacağım."
"Yarın sabah erkenden kalkıp toplasam,"demiştim yalvarırcasına. Gözlerimden uyku akıyordu. "Olur mu?"
"Dediğimi yap Jimin. Sabah erkenden babanla şehre ineceğiz," gidecekken durdu, babam üst kattan onun adını bağırırken annem omuzlarımı tutup, "şehirden istediğin bir şey var mı?"diye sordu.
uzun bir süre gelmeyin, o kadar uzun süre gelmeyin ki varlığınızı unutayım, diye geçirdim içimden. "Hayır, yok."
Saçımı, samimiyetten uzak bir dokunuşla okşadı. "Biz yokken iyi bir çocuk ol."
O odasına çıktıktan sonra iki makine dolusu bulaşık yıkayıp salonu ve yemek odasını parıl parıl yaptım. Çocuklar bunu yapmazdı, çocuklar anne babalarının masalları eşliğinde erkenden uyurdu. Ben çocuk değildim.