Jimin
Yoongi'yle ruh eşi olduktan sonraki ilk kızgınlığını dolu dolu ve evin her bir köşesinde sevişerek noktaladığımızda dördüncü günün güneşi tepelerde doğuyordu.
Bu üç gün içinde Yoongi gerçekten gördüğüm en hassas, dayanıksız ve nasıl oluyor bilmiyorum ama aynı zamanda da en sert alfaya dönüşmüştü. Onu iki dakikalığına bile olsa yalnız bırakmam, sanki ona bilerek işkence ediyormuşum gibi tavır takınmasına sebep olmuştu, beni gördüğü her yerde köşeye sıkıştırmış, bedenim bitmek bilmeyen upuzun dokunuşlara şahit olmuş ve bizi bir başka sevişmeye sürüklemişti. Durmasını, artık dayanamadığımı söylediğimde neyse ki sözümü dinlemiş ve homurdanarak kendini banyoya atmıştı, bu üç günde kurdum da bitkin düşmüştü. İşte bu beni çok şaşırtmıştı, feci doyumsuz bir kurda sahiptim çünkü.
Her şey bir yana yaşadıklarımdan memnun değilim diyemezdim. Dertlerimi bir kenara atmak ve sadece o ana odaklanmak bana da iyi gelmişti.
Ama tükenmiştim. Aklımı kurcalayan soruları daha fazla öteleyemezdim. Dün gece diğerlerine nazaran sakin geçtiğinde tüm geceyi düşünerek geçirmiştim ve şimdi güneş doğuyordu işte. Sıcak yatağımızdan kalkmadan önce Yoongi'nin belimdeki elini üzerimden çekerek örtülerin arasından sıvıştım ve çıplak, yorulmuş bedenimi küvete attım.
Yarım saat süren sıcak bir duşun ardından örme beyaz kazağımı ve eşofmanımı, morluklarla süslü bedenime geçirdim ve ıslak saçlarımı kurutup, bu kuru havaya önlem olarak tüm vücudumu nemlendiricilerle nemlendirdim. Bir saat geçti. Geceden kalma dağınıklığı toparladım ve ocağa sıcak su koydum. Güneş tamamen doğdu, Yoongi'nin sayesinde içmeye huy edindiğim papatya çayını büyük bir bardağa doldurup içerek güne başladım.
Sonra kırmızı kanepeye oturup birkaç sayfa kitap okudum, aynı cümleyi üç defa okuyup yine de hiçbir şey anlamayınca pes ettim ve uzanıp telefonumu masadan aldım. Sadece birkaç ay önceye kadar bomboş olan fotoğraf klasörümde şimdi tüm sevdiklerimi saklıyordum, her an her saniye Yoongi telefonumu alıp fotoğraflarımzı çekiyor, sanki olanların gerçek olduğunu bir de buradan kanıtlamak istiyordu. Gülümseyerek fotoğraflarımıza bakmayı sürdürdüm.
İki saat geçti. Yoongi geç uyanacaktı belli ki. Ona, kızgınlık sonrası için yatıştırıcı bir şeyler yapmak istedim ama ne yapacağımı bilmiyordum. O olsa beni neyin iyi hissetttireceğini çok iyi bilirdi.
Dört duvar arasından sıkıntıdan patlayınca nefes alma ihtiyacıyla sabah ayazına, bahçeye çıkmaya karar verdim. Güzel bir manzara vardı, altın renkli güneş kadife tepelerimizi aydınlatıyordu. Yılın son güneşli günleriydi belki. Bir rüzgar esince kollarımı etrafıma sardım ve evin sol tarafında, nehre bakan bir söğüdün dalına kurulmuş salıncağa adımladım.
Bu salıncağı Taehyung ve ben daha ilkokula giderken birlikte kurmuştuk. O gün akşama kadar Jungkook, Taehyung ve ben salıncak sırası için kapışmış, deli gibi eğlenmiştik. Gülerek salıncağın tahta oturağına oturdum ve kırmızı kalın ipleri tutarak haylazca ileri geri sallanmaya başladım.