38. Bölüm

2.6K 232 24
                                    




"Sevgili küllük, acımı basacak yerin kalmadı."



Bölüm Şarkısı: Sia - I'm in here



Ağır adımlarla apartman çıkışını geçerek yönümü binanın otoparkına doğru çevirdim. Bugün annemlerin evde olmasından dolayı arabayı almaya karar vermiştim. Kızlardan duyduğum iflas meselesinden sonra Atay ile konuşmaya karar vermiştim. Sürücü koltuğuna yerleştiğimde çantamı yan koltuğa atarak kemerimi taktım.

Aracı çalıştırmadan önce derin bir nefes alarak olanları düşündüm. Deniz'i gördüğüm rüyanın etkisiyle, Berkay'a alelacele attığım mesaj gözlerimin önünden geçince başımı arkaya yaslayıp gözlerimi kapadım.

Berkay'ın tarafını tutmuştum, Atay ve Soykan'ı ele vereceğimi söylemiştim. Hayır aslında ben kimseden tarafa değildim. Ben tamamen kendi iyiliğim için böyle düşünmüştüm. Deniz'in iyiliği için.

Olması gereken buydu. Herkes yaptığı hatanın bedelini öderdi. Öyle değil mi?

Yine de Atay'ın bunu öğrendiği zaman deliye dönüp Berkay'ı öldürdüğü düşünceleri aklımdan atamıyordum. Hatta belki de önce Berkay'ı daha sonra beni öldürürdü. Sahi düşmanıyla birlik olarak ne halt yiyordum bilmiyorum ama gördüğüm rüyayı unutmam mümkün olmayacaktı.

Deniz'in Atay hakkında söyledikleri ve avuçları içindeki kana bulanmış papatyaları unutmam mümkün olmayacaktı. Bu yüzden fikrimi değiştirmeyi bir dakika dahi olsun düşünmeden kontağı çevirdim.

"O zaman gidelim bakalım."


---


Uzun bir süredir görmediğim o taşlarla kaplı lüks bina gözüme ilişirken ilk bulduğum boşluğa arabayı park ettim. Atay ile konuşmadığım için evde olup olmayacağını Alper'den öğrenmiştim. Onu görmek için geleceğime dair bir şeyler zırvaladığım da Alper'in minnet dolu sesi kulaklarımı doldurduktan sonra uzatmayarak telefonu kapatmıştım. Çünkü Atay'ın sadece benim sayemde düzeleceğine dair konuşmalar son zamanlarda en sık duyduğum sözlerden biriydi ve nedense bu bana doğru gelmiyordu.

Ben ona yardımcı olamazdım. Ben Atay'ın güneşi falan değildim. Henüz kendime bile yardımcı olamıyorken bir başkasının penceresine doğmamı kimse benden bekleyemezdi. Sadece konuşacaktım. Sakince, huzur dolu bir sesle ve ağlamadan.

Ya da boşver kimi kandırıyordum ki, son zamanlarda tek yaptığım şey ağlamaktı. Lanet göz yaşları sabah akşam demeden dökülmenin bir yolunu buluyordu işte.

"Git ve konuş Sahra."

Kendi kendime mırıldandığım kelimelerle birlikte küçük ama hızlı adımlarımı binaya doğru yönelterek içeri girdim. Asansörle yukarı tırmanırken endişemin daha da artmasına ve avuç içlerimin anlamsız bir şekilde terlemesine engel olamıyordum.

Kapı ziline kısa bir dokunuştan sonra açılması için tek ayağımın üzerine ağırlık vererek beklemeye başladım. Kapı yavaş bir şekilde açılırken karşımda ki kişiye bakmak için başımı kaldırdım. Karşımda ki kumral saçların sahibi olan orta yaşlarda ki kadında beni gördüğüne aynı şekilde şaşırmış olmalı ki bakışlarını sürdürdü. Bir süre daha kadının bal rengi gözlerine bakarak dikilmeye devam ederken yaptığım saçmalığı fark edip kendimi toparlamaya çalıştım.

SON YALANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin