Bağımlı

17.1K 1.7K 967
                                    

❈7❈

"Anne! Jimin benim kazağımı giymiş!"

Gözleri, burnu, ağzı benimkilerin tıpatıp aynısı olan tek yumurta ikizim, erkek kardeşim somurtarak bana bakarken bir yandan da üzerimdeki kazağı ucundan çekiştiriyor.

"Hayır, Jihyun bu benim kazağım. Sen kendi kazağına vişne suyu dökmüştün."

Annem nefes nefese mutfaktan geldiğinde ellerini üzerindeki önlüğe siliyor ve terden uçları ıslanmış saçlarını yorgunca geriye atıyor.

"İkinizin de kazakları aynı çocuklar."

Jihyun'un tombul yanakları öfkeyle gerilirken işaret parmağıyla kazağımı gösterip, ayaklarını yere vurarak tepiniyor.

"Jimin benimkini almış anne."

İki yanımda öylece duran ellerim çıkartmak için kazağımın uçlarını kavradığında annem önümüzde çömelip ikimizi de yan yana getirerek kafalarımızı yavaşça birbirine çarpıyor. Ben gülmeye başlarken Jihyun'un daha fazla öfkelenmesini garipsiyorum. Zil çalınca annem doğrulup kapıya koşuyor. Babamın sesi evi doldurduğunda Jihyun benimle yarışa girerek, koşarak babamın bir bacağına yapışıyor. Ben de tembelce yürüyerek yanlarına gidiyorum.

Babam annemin belini kavrayıp başını öperken annem gülerek kirli olduğuyla ilgili bir şeyler mırıldanıyor ve babam ona daha çok sarıldığında gülümsüyorum. Bu beni biraz utandırıyor ama onları izlemek eğlenceli. Baş parmağımı emmeye başlıyorum, bu genelde utandığımda yaptığım bir şey.

Jihyun ikisine bakıp göz devirdiğinde babam önce onu sonra da beni kucağına alıp koltuğa oturuyor ve bizi de bacaklarına oturtuyor. Kısa bacaklarımız iki yanından sallanırken onun gömleğine tutunuyorum. Elime bakan Jihyun da hemen sol omzundaki kumaşı kırıştıracak kadar sıkıca kavrıyor.

"Yine kavga ediyorlardı."

Annem mutfaktan söylenirken sesi yorgun geliyor.

"Bu sefer neden?"

"Jimin kazağımı aldı baba!"

"Bu benim kazağımdı baba."

"Durun bakalım. Şimdi, önce ağabey olanınızdan başlayalım. Leylek önce hanginizi bahçemize bırakmıştı?"

Babamın söyledikleriyle kahkaha atıyorum ve bir elimle ağzımı kapatıp kıkırdamaya devam ederken diğer elimi hızla kaldırıyorum.

"Ben!"

"Üst sınıflardan bir çocuk bunun saçmalık olduğunu söyledi baba. Bize gerçeği söyle."

"Hiçte saçmalık değil."

"Sen bebek olduğun için inanmaya devam et!"

Alt dudağımı bükerek bana ters ters bakan kardeşimi izliyorum. Neden bana karşı böyle olduğunu anlayamıyorum fakat çok umursamıyorum. Onu neşelendirme isteğiyle kaşlarımla babamın getirdiği dolu poşetleri işaret ederek güldüğümde, o da kendini tutmaya çalışmasına rağmen hafiften güldüğünde daha çok gülümsüyorum. Onu çok seviyorum.

O benim kardeşim.

Bilincim yerine geldiği gibi gözlerimi açtım fakat yine gördüğüm tek şey karanlıktı. Zaman kavramını yitirmiştim, ben uyuyalı saatler mi günler mi yoksa haftalar mı olduğunu bilmiyordum. Ne zaman kendime gelsem bu yalnızca beş on dakika kadar sürüyor ve dayanılmaz yanma hissimle tekrar uyuya kalıyordum. Rüyalarıma giren şeyler çocukluk anılarım olmasaydı belki de gerçeklikle rüyayı ayırt edemezdim.

AkayukiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin