Transfer Öğrenci

20K 1.8K 1.9K
                                    

❈9❈

Hayat size birtakım seçimler sunardı, mesela şu an bana yaptığı gibi. Ya karşıdan bana doğru gelen Yeri'ye yürümeye devam edecek ve benimle konuşmasına izin verecektim, ya da yüzüncü kez yolumu değiştirerek ondan kaçacaktım. İki seçeneğin de doğuracağı sonuçlar farklıydı.

Onunla cidden konuşmak istemediğimi düşünüp tamamen vazgeçebilirdi. Sonuçta sebep olduğu şey normal değildi, beni hayatta en korktuğum şeyi yapmak zorunda bırakmıştı. Buna onun için katlanmak zorunda kalmıştım. Jungkook'a saldırmamda aslında bana dönen okların bir diğer hedefi de Yeri olmalıydı. O lanet arka sokakta ne işi vardı ki?

Bunu ona sormalıydım.

"Konuşmaya başladığım an arkanı dönüp gitmeyeceksin değil mi?"

"Aslında yapmam gereken tam olarak bu, değil mi?"

"Özür dilerim Jimin."

"Bu iki kelimeyle vicdanın rahatlamış olmalı."

Bir süre boş boş birbirimize baktık. Yorgun ifadesinin altındaki kırgınlığı ve üzüntüyü görebiliyordum. Her ne kadar kardeşim gibi olduğunu inkar edip dursamda on üç yılım onunla geçmişti. Çocukluğumun büyük bir kısmında uyurken onunla aynı odayı paylaşmış, uykumun beni terk ettiği günlerde onun nefes alış veriş seslerini dinlerken uyuya kalmıştım.

"İstediğin buysa seninle bir daha konuşmam Jimin. Zaten önceden de benimle ilgili çoğu şeyin seni rahatsız ettiğini biliyorum, benden hoşlanmadığının farkındayım."

"Evet, özellikle böyle aptalca konuştuğun anlarda senden hiç haz etmiyorum."

Yüzümü buruşturup ona bakarken bana sarılmasını beklemiyordum. İç çekerek kollarımı omzuna doladım. Ağladığını belli eden sesiyle konuşmaya başladığında gözlerimi devirdim.

"Gerçekten iyi misin? Nasıl hissediyorsun? Çok mu kötü? Çok acıktığında bana söyle, kanımı içebilirsin. Gerçekten!"

"İyi sayılırım. Ve senin kanına kalmadım aptal."

"Olsun, sonsuza dek Jungkook'un kanını içemezsin ki."

Burnunu çekerek söylendiğinde görmeyeceğini bildiğim halde kaşlarımı çatarak göğsüme yasladığı başına baktım.

"Onun kanını sürekli içtiğimi falan mı zannediyorsun? O bir kereydi, kendimi kaybettiğim içindi. İlk ve sondu."

Keşke son olmasaydı ama öyleydi. Bu gerçeğe tüm hücrelerim lanet okuyordu. İçtikten sonra geçen günlerde fark etmemiştim, geyik kanı da biraz bastırıyordu ama ben şu günlerde onun tadını, kokusunu delice özlüyordum. Ve iyi sayılmazdım, vücudum bu özleme tepki gösteriyordu. Neredeyse ellerime kadar ulaşan, inanılmaz belirgin hale gelen damarlarım yüzünden tenim morarmış gibiydi.

Bu sabah üç şişe geyik kanı içmeme rağmen Yeri'nin burnuma dolan kokusu içimde bir şeyler kırılıyormuş gibi hissettirdiğinde, onu yavaşça ittim. Gözlerimi kırpıştırarak ona odaklandığımda geri çekilip bana bakmasıyla irkildi.

"Ah Tanrım buna hiç alışamayacağım sanırım, üzgünüm."

"Neye?"

"Gözlerine. Şöyle kırmızı oluşuna işte."

"Gözlerimin rengi mi değişti?"

O gün revirden çıkarken kapının camında gördüğüm yansımamın anıları parça parça zihnimde canlandı; üst düğmeleri çözülmüş olan gömleğimin açıkta bıraktığı boynumda, göğsümde, gözlerimin kenarlarında ve ellerimde aynı şimdi olduğu gibi beliren damarlarımın ve odağını kaybetmiş gibi bakan kırmızı gözlerimin görüntüsü.

AkayukiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin