♧SESSİZ ÇIRPINIŞLAR♧

19.3K 827 76
                                    

Saliseler içinde yaşam kaynağı olan bir şey canını yakar mıydı? Her attığında sana acıyı pompalar mıydı? Dört odasının çoğu acıyı haykırırken bir parçası hala mutluluktan direnmeye devam ediyordu. Kalbimdeki acı içimi yakıyordu. Beni çekip almasına engel olamayan Sıraç ağabeyimin yıkılışı hızla gözlerimin önünden geçiyordu. Güvenli kollar arasından beni çekip alan beden canımı yakıyordu. Kısa sürede duvara çarpan sırtımın acısına bileklerimde katılırken gözlerimi acıyla yumdum. Karşımdaki adamın hiçbir şekilde bana aldırmayacağını bildiğimden sırtımı dikleştirip yeşil gözlerinin içine bakmaya başladım.

"Bırak beni."

Bileklerimdeki elleri sıkılaşırken bedenini daha da yaklaştırarak alay edercesine sırıtmaya başladı.

"Ne o Küçük Hanım yoksa yine mi silah çekersin? Bakıyorum da avludaki aslan kediye dönmüş, ne dersin?"

Sözleri insanı yaralamaya çalışıyordu. Bileklerimi kurtarmaya çalıştığımda başarısız olmuştum. Bu hareketimle yeşil gözlerinde tekrar alevler dans etmeye başlamıştı. Uçsuz bucaksız ormanları kavrulurken ateşin içine beni de atıyordu.

"Bu sana ilk ve son uyarım Buğlem. Benim kadınım olacaksan kendine çeki düzen vereceksin, saygısızlık etmeyeceksin. Olurda bir daha bana baş kaldırırsan başını ezerim, şimdi çık buradan!"

Son sözlerini kulağıma yaklaşarak sert bir tınıyla söylemişti.Kolumdan tutup geriye savurdu ve kapıdan çıktı. Peşinden hızla çıktım. Cihan ağabeyime doğru yaklaştı ve yüzüne sert bir yumruk attı. Ağabeyimin geriye doğru sendeleyen bedeni göğsümden bir acı kopararak onunla beraber silkelendi. Mirza'yı kollarından tutup geriye çeken babasına aldırmadan koşup ağabeyime yaklaştım. Kollarım hızla bedenine sarılıp dudaklarımdan özür nidaları çıkarken gözlerim kapıdan dışarıya çıkan bedene takılı kalmıştı. Sevgim alev olmuş rüzgarıyla savruluyordu...

*************************************************************************************************************************

Yalnızlık kalabalık içinde çekilmez oluyordu. Yalnızlık nefes kesiyordu. Yalnızlık ölüm gibiydi, bilinmez ve sonu görünmeyen... Sessizliğin hakim olduğu ailemden uzakta olan odama çekildim. Koskoca odada duvarlar üstüme üstüme gelirken kollarımı bacaklarıma sarmış öylece düşünüyordum. Bomboş bakan gözlerimin gördükleri farklıydı.

Karşımda gördüğüm küçücük kalmış beden bana ait olamazdı. Ben çok daha büyük şeylere göğüs germişken bu kadar kolay pes edemezdim. Aynadaki aksine bakarken gördüğüm içimdeki canlı çocuk yıkılmış bir bedenin arkasında tutsak kalıyordu. Gıcırdayan kapı sesiyle bakışlarımı ağır hareketlerle sesin kaynağına çevirmiştim. Hazan'ım usulca kafasını uzatıp çekingen gözlerini yüzümde dolaştırıyordu. Buraya geldiğim gün evde değildi sonradan gelmişti. Kavuşmalarıma bir sonradan daha eklemişti.

"Abla?"

Bana hitap eden sesini o kadar özlemiştim ki bir kez daha kavruldu yüreğim. Bir kez daha küllere ayrılıp savruldu. Kollarım bacaklarımdan çözülürken yavaşça kucak açtım. Kapının arkasından sıyrılıp kollarım arasındaki yerini almıştı. Kolları belime sarılırken kafasını boynuma gömerek derin nefesler alıyordu. Saçlarını koklayarak küçük bir buse kondurdum sırmalarına. Küçük ve bakıma muhtaç bir bebek gibi daha da sokuldu. Kafasını göğsümün sol tarafına koyarak bir süre bekledi.

"Konakta taşkınlık yapmışsın, babam öyle söyledi."

Sözlerine gülümsemekle yetindim. Cevap vermeyeceğimi anladığı için yumuşak sesiyle konuşmasına devam etti.

AŞEKA(Doğunun Güçlü Kadınlarına)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin