Herkese merhaba! Hikâyemi nasıl buldunuz canlarım beğendiniz mi?Bunları bana yorumlarınızla belirtirseniz çok memnun olurum. Oylarınızı esirgemeyin çünkü birkaç bölüm sonra çok güzel şeyler sizi bekliyor ve oylar fazla olunca insan daha fazla yazmak istiyor. İlerleyen bölümlerde daha uzun yazacağım.İyi okumalar! :)
********************************
"Canın bile emanetken, kaybedecek neyin olabilir ki?"**************************************************
Hayat yaşanmış ve daha nice yaşanacak olayların olduğu bir serüvendi. Herkesin bir alın yazısı ve ona yetecek nefes sayısı vardı. Ben nefesim kesilmiş gibi hissediyordum. Ya yaşanacak bir hayat kalmadı benden bana ya da ensemde nöbet tutuyordu ölüm. Sık nefeslerimin ardında direnmeye çalışan bir kalp vardı. Gözlerim karşımdaki taştan yapılmış konağa bakıyordu. Kalbim bütün bunları kabul etmeye hazırken aklım onunla ters düşüyordu. Bedenimdeki karmaşa beni yoruyorken ruhum benliğini bulmuşçasına yeniden doğuyordu.
Bu bir istek miydi yoksa mecburiyet mi? Kesinlikle karmaşaydı. Ne tam bir istek ne de kesin bir mecburiyet... Bu yaşananlar benim seçimim değildi ama yaşanmaz ise ortaya çıkacak sorunlar benim hayatımı etkileyecekti. Karşımdaki kapının yanında duran iki heybetli adam bana şaşkınca bakarlarken ben düşüncelerimle boğuluyordum. Elimdeki telefon bir kez daha titrerken sonunda kafamı elimdeki telefona indirip arayan kişiye baktım. Sıraç ağabeyim yine arıyordu. Elimdeki telefonu kapatıp cebime koydum. Konak kapısını açmaları için işaret verecekken kapı gürültüyle açıldı ve bütün hızıyla ağabeyim dışarıya çıktı. Gözleri beni bulunca şaşkınlıkla açılmıştı.Vücudunun heybeti dışında bir hiç gibiydi.Gözlerimin önündeki saçı dağılmış, göz altları morarmış adam benim ağabeyimden başkası değildi.Ruhu kayıp, bedeni yorgun adam... İki gündür ağlamaktan kızarmış gözlerimle onu izliyordum. Hızla gelip kollarını bana sardı ve saçlarımı okşayarak mırıldanmaya başladı.
"Çok özür dilerim... Koruyamadım güzel gözlüm, sahip çıkamadım... sözümü tutamadım." Hepimiz için bir tükeniş gibiydi.Ben doğduğum gün bir söz vermiş ağabeyim, 'Seni bizden kimse alamayacak can parçam... Seni kimseye vermeyeceğim.' Şimdi sözünü tutamadığı için kendini yerle bir ediyordu. Dayanamayarak kollarımı ona sardım. Gözümden düşen yaşa mani olamayınca omzuna kafamı gömdüm. Kendini suçlaması beni kahrediyordu.Onun bir hatası yoktu, hatalı olan hiç kimse yoktu. Sevmek hata değildi, suç hiç değildi. Biraz uzaklaşarak gözlerine baktım. Hepimizin aksine masmavi gözleri vardı. Gökyüzü gibiydi, uçsuz ve derin.
"Yapma ne olur... Senin bir hatan yok, kimsenin yok. Cihan ağabeyim sadece sevmiş... Senin gibi, benim gibi. Sen sözünde durdun, korkma. Ben senin hala can parçanım. Hiçbir güç beni senden alamaz. Gidersem her ne olursa olsun yine geri dönerim. Bırakmam ağabey, seni asla yalnız bırakmam." Işığım'da biliyordu benim sevgiyle kavrulduğumu lakin kendiside acısını tattığından sesini çıkarmıyordu. O benim bütün hayatımı bilirdi. Sevinciminde, hüznümünde, heyecanımında ortağı olmuştu her zaman... Kendiside yanmıştı aşkla ama henüz kavuşamamıştı. Uzaktan seviyordu, sesini duymak için kilometrelerce uzaklara gidiyordu. Beni anlamıştı, onu anlamıştım. Biz birbirimiz için gönderilmiş iki parçaydık. O benim can yarımdı ben onun. Göz yaşlarım tekrar akmaya başlarken elini yüzüme getirerek sildi. Benim göz yaşımı silerken onunda sol gözünden bir damla yaş gelmişti. Arkası kapıya dönük olduğu için yalnızca ben görüyordum. Hemen elimi kaldırıp sildim ve sıkıca sarıldım. Kulağına doğru yaklaşıp fısıldadım.
"Sakın Sıraç Ağa...sakın."
"Senin bir damla göz yaşın için bu üzerinde durduğumuz Mardin'i yakarım Buğlem. Senin bir damla göz yaşın için yıkarım her yeri... Sebebi ne olursa olsun. Benim gözümden akmış tek damla ne yazar, senin gözlerinden düşen incilerin yanında?" Ondan ayrılıp buruk bir gülümsemeyle yüzüne baktım. Göz yaşlarımı ellerimin tersiyle silip kararlı bir ifade takındım.
"Bundan sonra tek bir damla bile akmasın Sıraç Ağa. Ne senden ne benden.'' Kafasını hafifçe salladı. Alnımı öperek elini belime koydu.
Konağın kapısına doğru yönlendirilirken artık geri dönüş olmadığını kalbim bas bas bağırıyordu. Ben girmiştim ve bütün sesler bitmişti. Ben ait olduğum yerde duruyordum. Hayallerim bitmişti, yeni bir başlangıç ile ayakta kalmaya devam ediyordum.
" Buğlem... Kızım!'' Yukarıdan gelen ses ile kafamı kaldırdım. Babam konağın balkonundan bana bakıyordu. Yüzünde acı çeken bir ifade vardı. Kendini zorlayarak dudaklarını kıvırdı. Bende yüzüme gülümsememi yerleştirip ona doğru atıldım.
" Baba.... Babam!''
********************************************************************
Bugüne kadar hiçbir yaşadığımdan pişmanlık duymamıştım. Hayatımda keşke diye bir söz asla olmamıştı. Yaşam beni hiç ikilemde bırakmamıştı. Önce plan yapar sonra ona uyardım. Peki ya bu karşımdaki durum ne oluyordu? Neden benim isteğim dışında gelişen bir serüvene yoldaş oluyordum?... Cevap yoktu, bulamıyordum. Ya kabul edip iki can kurtaracaktım ya da rest çekip herkesi ortada bırakacak iki cana kıyacaktım. Cevap hakkım olsaydı ne derdim bilmiyorum. Hayatı daha yeni yaşamaya başlamışken solmak istemezdim fakat bana sorulmamıştı. Divanda oturmuş bunları düşünüyordum. Mardin kızıl güneşini gökyüzüne davet etmiş güzel yüzünü göstermek için hazırlanıyordu. Arkamdan gelen adım sesleriyle oraya döndüm. Benim koca çınarım yavaş adımlarla yanıma geliyordu. Oturuşuma çeki düzen verip yüzümü sildim. Ellerime bulaşan ıslaklık kaybolacak yıllarımın yasıydı belki de. Babam yanımdaki minderin üzerine oturarak derin bir nefes aldı. Gözlerim gözlerini bulunca küçük bir tebessüm kondu dudaklarıma.cYine aynı bakıyordu, karşısında kırılacak bir bebek varmış gibi şefkatle...
"Buğlem'im, güzel kızım. Biliyorum ağabeyin için yapıyorsun ama is-" Sözlerinin devamını biliyordum.cAynı şeyleri tekrar edip üzülmek yerine konuşma sırasını kendime aldım.
"Yapma baba, biliyorum. Söyleme sakın ve ne olur bitirme o cümleyi. Ben her şeyi göze alarak geldim. Yapacak bir şey yok. Ne ben ağabeyimi kaybetmeyi kaldırırım ne siz evlat acısını bu yüzden bırak ne olacaksa olsun." Gözlerime öyle bir baktı ki ben yok oldum. Benden bana hiçbir şey kalmadı. Elleri usulca saçlarımı okşamaya başladı kafamı göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım.
''Peki ya kaybedeceklerin... Onları da düşündün mü?" Kafamı göğsünden çekip buruk bir tebessümle yüzüne baktım. İçimden geçen tüm sözleri söylesem yine de anlatamayacaktım. Kaybedilen her şey yeni kazanılan bir umut tohumuydu. İnsan için kaybedecek bir şey yoktu sadece kaybedeceklerini varsaydıkları vardı. Bize verilen nefes bile emanet olarak verilmişti. Ben emanetime her zaman sahip çıkacaktım. Babam hala gözlerime bakarken Dudaklarımdan dökülen kelimeler verebileceğim cevabı iletmişti.
"Canın bile emanetken, kaybedecek neyin var ki? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞEKA(Doğunun Güçlü Kadınlarına)
Fiction généraleYıkılmaz bedeninde kalbini saran nefretin zehriyle besleyen bir adam... Nefretin zehriyle beslendiği kalbe sevgisini sarmaşık gibi dolayan onu tüketen ve yok eden bir kadın ... *************** ''Sana sevgiyle yaklaşacak bir adam olmayacağım belki y...