Herkese merhaba, uzun süredir bölüm gelmiyor. Neden dediğinizi duyar gibiyim ve bir açıklamam var merak etmeyin. Son sınıfım ve üniversite sınavına hazırlanıyorum. Sürekli değişen sınav sistemi ile benimde kafam karıştığı için kitaba yoğunlaşamadım ve yoğunlaşamadan yazarsam hissettirmezdim. Bu yüzden bölüm yazmadım. Sizden özür diliyorum ama sırf burada bekleyenler olduğunu bildiğim için yapıyorum bunu...
Yakın zamanda yorumlarda reklam yapılmaya başlanmış ve birileri benim burada olduğumu unutmuş. Onlara kendimi hatırlatma zamanım geldi diye düşünüyorum. Ben buradayım, Mirza burada, Buğlem burada... Hepimiz buradayız ve sizin desteğinize, yorumlarınıza ihtiyacımız var.
Kitap ile ilgili sorularınızı yorumlara bırakabilirsiniz, elimden geldiğince size geri dönüş yapacağım. Hepinizi çok seviyorum ve eminim sizde kitabı çok seviyorsunuz. Tekrar yanımda olmaya devam edeceğinizi ve geç gelen bölümleri anlayışla karşılayacağınızı biliyorum. Size bölüm sözü veremem çünkü ne olacağını inanın bende bilmiyorum ama üniversite stresini atlattıktan sonra daha güzel şeyler olacak buna eminim. İyi okumalar.Yıldızlar parlatılmayı, satır araları yorumla dolmayı bekliyor...
**********************************************************************************************************************
''Herkese selam, sana hasret...''
-Nazım Hikmet RAN-
**********************************************************************************************************************
İnsanlar ölmek için dünyaya gelmişti. Herkes doğar, büyür ve ölürdü. Yaşanacak hayatlar sona erdiğinde bütün faniler ölümle buluşacaktı. Geride bırakılacak onlarca kişi, gözü yaşlı aile hiçbir şey engel olamazdı. Hasret derinden kendini hissettiriyordu, amansız bir hastalık gibiydi.Dünyam karanlığa boyanmıştı, her yer siyaha itaat etmiş gibiydi. Karanlık girdap gibi bedenimi içine çekiyordu. Gözlerim açılmak için isyan ediyordu fakat bedenim bu girdapta savruluyordu. Duyduğum sesler birbirine karışmış daha sonra kendini sükuta emanet etmişti. Oğlum... Onun sesini duymuştum. Mirza'nın yakarışı kulaklarımda çınlıyordu, yalvarışlarını duyuyordum. Gözlerim açılmamaya yemin etmişti. Vücudumdaki sızı kendini hissettirirken bilincim yavaş yavaş bulanıklaşıyordu. Dipsiz bir kuyuda esir kalmış gibiydim. Oysa daha oğlumu koklayacaktım, öpecektim. Yaşanacak günlerimiz vardı, Mirza'm geride kalmamalıydı. Gözlerimi açmalıydım, ruhum gözlerimi açmam için çırpınıyordu...
Sessizlik katlanılmazdı, kulaklarıma dolan uğultuların netlik kazanmasını beklemek işkencenin kendisiydi. Özlem içimi bir kurt misali kemiriyordu, katlanamıyordum. Mirza'nın sesi kulaklarıma dolduğunda kalbim kafesine sığmayacak kadar çarptı. Sesine, kokusuna, varlığına hasrettim. Gözlerimi açabilme umuduyla sözlerine odaklandım. Avuç içini avucumda hissettiğimde bedenimdeki filiz tekrar salındı.
"Buğlem, oğlumuz doğdu... Onun sana ihtiyacı var. Hemşireler çok güzel olduğunu söylüyor, sen görmeden görmek istemedim. Buğlem uyanman lazım bizim sana ihtiyacımız var."
Parmaklarıma dolanan parmaklarını hissediyordum. Bana güç vermeye çalışır gibi tutunmuştu ellerime, bırakmıyordu.
"Aç gözlerini Aşeka, oğlumuzu da beni de bekletme..."
Alnımda hissettiğim dudaklarla huzura kavuşmuştum. Oğlumun bana ihtiyacı vardı, Mirza'nın ihtiyacı vardı. Uyanmak zorundaydım, ben Mirza'nın karısıydım... Yıkılmayan karısı, her zorluğa göğüs geren karısıydım. Tüm gücümü kullanarak bir kez daha bedenimi zorladım. Kirpiklerim birbirine yapışmışçasına kilitlenmişti fakat azda olsa aralamayı başarmıştım.
Yüzüme yerleşen tebessüme engel olamazken ellerimi ellerine mesken eden adama dönmeye çalıştım. Bedenimdeki ağrı dayanılmaz değildi, mücadele edebilirdim. Uzun süredir konuşmadığımdan dolayı çatlamış sesimle fısıltımı dudaklarımdan serbest bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞEKA(Doğunun Güçlü Kadınlarına)
General FictionYıkılmaz bedeninde kalbini saran nefretin zehriyle besleyen bir adam... Nefretin zehriyle beslendiği kalbe sevgisini sarmaşık gibi dolayan onu tüketen ve yok eden bir kadın ... *************** ''Sana sevgiyle yaklaşacak bir adam olmayacağım belki y...