XXII Emniyet

389 9 1
                                    

   İlk kez araba kullanırken müzik dinlemiyorum. Sessizliğin sesini dinlemeyi tercih ediyorum. Sessizliği dinlemek birçok kez başkalarının aksine kafamın boşalmasını sağlıyor. Beni rahatlatıyor. Yine her zamanki gibi yoğun İstanbul trafiği, aralardan geçip giden motosiklet sesleri, egzoz dumanları, kornalar. Sessizliği dinlemek için uygun bir yer olmasa gerek. Teybi açıp şarkı listemi geziyorum. Gezinti Moonlight Sonata'da takılıyor. Bu gürültü kirliliğini bastırmak için sesi açmak lazım fakat Beethoven daima kısık sesle dinlenir. Hangi parçayı açacağıma karar veremeyince radyoyu açıp haberleri dinliyorum. Emniyete ulaştığım vakit biraz beklememi söylüyorlar. Çevreye bakınarak zaman geçiriyorum. Burası her zaman benim korkulu rüyamdı. Kaç kez rüyamda ani bir baskınla soluğu burada aldığımı görmüşümdür kim bilir. Ancak kırk yıl düşünsem böyle bir nedenle buraya ayak basacağım aklıma gelmezdi.
"Buyurun Poyraz Bey"  
     İçeri girdiğimde buranın sorgu odası olduğunu fark ettim. Solgun duvarlar, loş ışık, çift taraflı ayna. Büyük bir şaşkınlıkla "ben bir şüpheli miyim, bu bir cinayet mi" diye sordum. Komiser hayır anlamında kafasını salladı.
"Oturun. Merhumla ilişkiniz nedir?"
"Daha önce de söylediğim gibi patronuyum."
"Ne iş yaparsın?"
"Gece Kulübü işletiyorum."
"Adı ne?"
"Kibele."
"Merhum kulüpte ne iş yapardı?"
"Müşterilerle ilgilenirdi."
"Yani torbacı mıydı? "
"Elbette hayır!"
"Emin misin?"
"Bu da ne demek? Siz daha önce lüks bir kulüpte torbacılık yapıpta bonzaiden ölen gördünüz mü?"
"Bu gözler öyle şeyler gördü ki, beni hiçbir şey şaşırtamaz."

Bir an geriliyorum. İçimden sigara yakmak geliyor. Sigara demişken, buranın hiç de filmlerdeki gibi karanlık, sıvaları dökülmüş ve duman altı olmadığını fark ediyorum. Gayet temiz ve neredeyse nezih bir ortam. İçerisini süzdüğümü fark etmiş olacak ki, daha önce gelmedin herhalde diyerek sessizliği bozuyor.

"İlk kez geliyorum."
"Ne zamandır gece kulübü işletiyorsun?"
"Yaklaşık üç senedir."
"Üç senedir İstanbul'da gece kulübü işletiyorsun ve sicilin tertemiz. Enteresan. Daha önce ne iş yapardın?"
"Üniversiteden sonra birkaç yerde psikolojik danışmanlık yaptım. Askere gidip gelince de Kibele'yi açtım."

Söylediğim tek bir kelimeye bile inanmıyor. Haksız da sayılmaz aslında. Her ne kadar doğru da olsa.

"Değirmenin suyu nereden geldi peki?"

Bu soru beni iyice çileden çıkarıyor.

"Anlamıyorum ben bir şüpheli miyim? Buraya size yardımcı olmak için geldim ve siz beni bu odaya kapatıp resmen sorguya çekiyorsunuz? Size yardım etmek istemekle büyük bir hata yaptığımı anladım. Buradan çıkmak istiyorum. Eğer buna müsaade etmezseniz, avukatım gelene kadar tek kelime dahi konuşmayacağım!"

Bu tavrım ona anında geri adım atma ihtiyacı hissettiriyor. Beni klasik kağıt üzerinde işletme sahibi gözüken fakat esasında bir bar fedaisi olduğumu düşünerek bu odaya soktuğundan, psikolojik baskı, tehdit hatta şiddetle çözebileceğini umduğundan zerre şüphem yok. Blöfünü gördüğümden ötürü vites küçültüyor.

"Amacım seni sorguya çekmek değil. Bizim burada amacımız şüpheli bir ölümü aydınlatmak. Bu yüzden seni çağırdık ve davete icabet ettin. Biz görevimiz gereği bu soruları sormak zorundayız."
"Aileden vardı birikim. Babamın vefatından sonra ondan kalanlarla bu işletmeyi açtım. O günden beridir de ben işletiyorum."
"İşler nasıl iyi mi?

Acaba beni öfkelendirmeye mi çalışıyor? Sinirlerime mi oynuyor? Ya da ben mi gereğinden fazla düşünüyorum. Bir an önce ifademi alıp, işini bitirmeye çalışan patavatsız bir memur mu sadece?"

"Çok şükür çorba kaynıyor."
"En son ne zaman Zeynel'i gördün?"
"Bir hafta önce."
"İşe gelmiyor muydu?"
"İşten bir hafta önce çıkarıldı. Sigorta kayıtlarımıza bakabilirsiniz."
"Neden çıkarıldı?"
"Uyuşturucu kullandığı için."
"Gece kulübünde tek uyuşturucu kullanan o mu?
"Özel hayatında kullanan belki vardır. İşine mani olmadığı sürece bizi alakadar etmez. Fakat olay iş yerinde kullanmaya giderse işler değişir."
"Onu uyuşturucu kullanırken mi yakaladınız?"
"Son zamanlarda sık sık uyuşturucu etkisinde işe geliyordu. Onu defalarca uyardık. Bu davranışından vazgeçmediği için, işine son verdik."
"Neden ihbar etmediniz?"
"Kendine zarar vermeyi seçtiyse elden ne gelir ki? Denetimli serbestliğe tabiydi zaten. Hapse girmenin ona faydası olmayacaktı."
"Onun sık konuştuğu, hiç konuşmadığı, husumetinin olduğu biri var mı?"
"Bildiğim kadarıyla yok."
"Eklemek istediğin bir şey var mı?"
"Otopsi sonucu çıktı mı?"
"Hafta içi çıkar. Neden sordun?"
"Asıl cevap bende değil orada. Sormak istediğiniz başka bir şey yoksa gitmem gerekiyor."
"Sormak istediğimiz başka şeyler olabilir. Telefonun açık olsun."

KibeleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin