XXV SÜPRİZ

402 10 3
                                        

Bir süredir sürekli beni arayan ve yeni taşındığı eve ısrarla çağıran bir dostu arıyorum. Attığı konuma doğru yola çıkıyorum. Kapıyı açtığında gördüklerim ufak çapta bir şoka girmeme neden oluyor.
Seksi polis üniforması, at kuyruğu saçları, siyah tonlarındaki makyajı, sağ elinde kelepçeyi sallar şekilde karşıma çıkıyor. Polisten kaçarken tanık olduğum manzaraya bak. Bana karmanın bir oyunu mu bu?

"Gel bakalım içeri" diyerek kravatımdan tutup beni içeri sürüklüyor. Bu oyunu oynamak hiç içimden gelmiyor lakin o kadar hazırlıktan sonra hevesi kırılmasın diye bir şey söylemiyorum. Önce kravatımı çıkarıyor. Gömleğimin düğmelerini açarken "Kafanda neler var acaba? Bugün seni konuşturacağım." diyor.

"Ağzımdan tek kelime alamazsın."
"Göreceğiz."

Düğmeleri çözdüğünde gömleği çıkarıp atıyorum. Gözlerimin içine keskin keskin bakarken kemerimi çözüyor. Gözümü ondan hiç ayırmadan. Pantolonumu indiriyorum. İç çamaşırımı aşağı indirir indirmez penisimi kavrıyor siyah ojeli elleri. Penisimden çekip beni salonun ortasına koyduğu sandalyeye oturtuyor. İki elimi sandalyenin arkasına kelepçeliyor. Çaresiz bir şekilde:

"Bunu yapmasan?"
"Sadece ben soru sorarsam konuşacaksın."

Rolüne kendini çoktan kaptırmış. Ya bunu istemediğimi sert bir şekilde dile getirip çıkıp gidecektim. Ya da oyuna devam edecektim. Baştan aşağı süzdüm onu. Çok çekici görünüyordu. Birkaç kez birlikte olmuştuk fakat daha önce bu kadar uzun olduğunu fark etmemiştim. Ya da elim kolum bağlıyken bana olduğundan daha büyük göründü. Eninde sonunda takılacakmış kelepçe meğer. Tahmin edilebileceği gibi ilk tercihim böylesi olur. Kucağıma oturup, elleriyle yanaklarımdan tutuyor. Uzun tırnakları hafifçe yüzümü çiziyor.

"Bugün uslu durursan fazla canın yanmaz."

Kalçasıyla bastırdığı penisim anında sertleşiyor. Bunu hissettiği an yüzünde şeytani bir gülümseme oluşuyor ve iyice sürtünüyor. Tam kendimi kaybetmek üzereyken ayağa kalkıp, tekrar sol eliyle penisimi kavrıyor.

"Solak olduğunu bilmiyordum."
"İyi işleri sağ elle, kötü işleri sol elle yapmak sünnettir."

İstemsizce kahkaha atıyorum. Yüzündeki şeytani gülümsemeden ödün vermiyor. Çekmeceden siyah göz bandı çıkarıyor. Niyetini direk anlıyor ve rahatsızlığımı dile getiriyorum.

"Hayır! Her şeye okeyim ama gözümü bağlamama izin veremem. Göremediğim hiçbir şeyden keyif almam."
"Bugün bütün tabularını, doğru bildiğin yanlışları yıkmaya niyetliyim. Sakin ol ve kendini bana bırak. Söz veriyorum öyle bir gün yaşayacaksın ki bugünü asla unutmayacaksın."

Benim cevap vermeme kalmadan takıyor göz bandını. Kontrolü elime alsam mı? Yoksa gevşeyip tamamen kendimi ona bıraksam mı? Karanlığın içinde artmaya başlayan düşüncelerimi sesiyle dağıtıyor. Kafamı sesin geldiği yöne doğru çeviriyorum.

"Bugün istenilen her şeyi yaparsan canın yanmaz."
"Ne pahasına olsun, istemediğim hiçbir şeyi yapmam."
"Bundan o kadar emin olma Poyraz."

Son ses bir erkekten geliyor. Sesinde İç Anadolu aksanı seziyorum .Neler oluyor? Orospu karı beni tuzağa düşürdü...

Sesin sahibi gözümdeki bandı açıyor. Sanki uzun süredir karanlıkta kalmışım gibi kamaşıyor gözlerim. Karşımda dikilen adam kısa boylu, zayıf, kısa ama gür saçlı, beyaz gömlekli ve bugüne kadar hiç görmediğim birisi. Bağrına kadar açık yakasındaki gümüş zincir gözüme çarpıyor. Göğsünde tek bir kıl dahi yok. Sıvalı kollarında irili ufaklı, amatörce yapılmış, saçma sapan cezaevi dövmeleri bulunuyor. Arkasında bir kişi daha var. O da aksine uzun boylu, kilolu, tepesi açılmış kocaman yağlı kafası ve giydiği yünlü kazaktan adeta fışkıran kılları vardı. Yaşlarının birbirine yakın olduğunu tahmin ediyorum fakat kıllı olan çok daha büyük duruyor. Elindeki göz bandını atan bay gömlek konuşmaya başlıyor.

"Son zamanlarda çok zıpladın aslanım. Ocağımıza incir ağacı diktin."
"Olduğum yerde durmaktan başka bir şey yapmadım. Sizi rahatsız eden nedir?"
"Sikinin keyfine göre istediğin yere kerhane açıp işletemezsin. Sen kimsin amına koyayım İstanbul'da kerhane açacan lan gavat!"

Sağ eliyle sol elmacık kemiğime sağlam bir yumruk atıyor. Sızıyı beynimde hissediyorum.

"İyi de ben bu mekanı yeni açmadım ki. Şimdiye kadar aklınız nerdeydi?" diyorum nefretle.
"Götünü koruyan herif hapse girdi. Artık mekanın bizim. Sermayelerin bizim. Her şeyin bizim."

Halis Amca... Hapis mi? Ama neden? Emekli olmuş, artık illegal işlerle ilgisi olmayan fakat hala alemde namı olan eski bir kabadayı neden cezaevine girer ki?

Sermayelerim. Neden bahsettiğini çok iyi biliyorum. Yanımda çalışanlardan bahsediyor. İnsanlardan bahsediyor! O insanları bu namussuzların eline vereceğimi sanıyorlarsa çok beklerler! Elini enseme atıp, burnunu burnumum dibine getiriyor. Bu sefer sakin bir ses tonuyla konuşuyor.

"Canının yanmasına gerek yok. Sen temiz bir çocuksun. İmzala şu kağıdı. Sağ salim git buradan. Sahip olduğun her şeyi kaybettin. Artık kurtaramazsın. Boşuna kemiklerini kırmak zorunda kalmayalım."

Adam sözlerini bitirince arkadaki yarma, yumruklarını sıkarak, parmaklarını çıtlatıyor. İkisine birden bakarak sert bir ses tonuyla cevap veriyorum.

"Benim cesedimden başka size verecek bir şeyim yok!"

Bu söze ikisi de şaşırıp, çok öfkeleniyor. Öndeki zayıf olan "sen bizi anlamadım galiba" diyerek ard arda yumrukları sıralamaya başlıyor yüzüme. Arkadaki yarma, öndeki dallamayı itip, burnuma sağlam bir yumruk yerleştiriyor. Bağlı olduğum sandalyeyle beraber arkaya düşüyorum. Onun bir yumruğu diğer zargananın öteki yumruklarının tamamından ağır geliyor. Burnumun kırıldığını hissediyorum. İkisi de tekmelemeye başlıyorlar yerdeki bedenimi. Burnumun acısı ve salgıladığım adrenalin, diğer tüm acıları gölgeliyor. Zargana bir tekmede yüzüme savuruyor. Yarmanın yüzüme tekme atmamasını umuyorum. Bir an duruyorlar. Yukarıdan beni izliyorlar. Ben onları iyi göremiyorum. Burnumdan akan kanlar gözüme geliyor ve gözlerimi yakıyor. Gözlerimi açamıyorum. Burnumdan ağzıma akan kanlarda zor nefes almamı sağlıyor. Güçlükle yutkunuyorum. Zargana sessizliğe bir son veriyor.

"Oğlum bak. Üç kuruş para için harcatma kendini. Burada senin ciğerini söker yine alırız. İmzala şu kağıdı."

Ağzıma dolan kanları güç bela yutarak cevap veriyorum.

"İkinizin de canını zevkle alacağım."

Yeniden tekmeler yağmaya başlıyor. Zargana saçımdan tutup kaldırıp yüzüme birkaç yumruk vuruyor. Bıraktığında kafamı yere vuruyorum. Kanlar artık ağzımı daha çabuk dolduruyor. Tükürmeye çalışıyorum, başaramıyorum. Yutuyorum tekrardan. Midem kalkıyor. Kusma refleksiyle kafamı kaldırmaya çalışıyorum. Bir tekmeyle tekrar yere vuruyor kafam. Bilincimin kapanmaya başladığını hissediyorum. Böyle bir şey hissedilir mi? Çektiğim tüm oksijen beynimi doldurup vücuduma ulaşmıyor sanki. Kafam ağırlaşıyor. İçtiğim kanı tekrar çıkarmaya çalışan bedenim başaramıyor ve kendi kanımda boğuluyorum.

KibeleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin