II Taciz

20.3K 150 12
                                    

     Babam ölmeden önce bana "hayattaki en büyük iyilik, insanları mutlu etmek için çabalamaktır." demişti. Sanırım ben mevzuyu kıçımdan anlamışım. Fakat pratikte babamın vasiyetini tam anlamıyla yerine getirdiğimi söyleyebilirim. Bu mesleğe ilk başladığımda, sayısız seks ritüeli seyrettim. İstisnasız her birinin yüzündeki mutluluk tarif edilemezdi. İnsan olarak adlandırdığımız homo sapiens türünün, gerçekten bir hayvan türü olduğu en çok cinsel birleşme sırasında açığa çıkar. Her biri o kadar hayvanidir ki, o an insana özgü olan hiçbir şey kalmaz. Gerçek olan tek şey haz ve doyumdur. Bir birey doyuma yaklaştıkça gözleri kapanır, alnı terler, vücut ısısı artar ve mimiklerindeki ifade, o insanı mutluluğa ulaştırdığınızın senetidir. Ancak ticari amaçlı yapılan bu birleşmede mutluluk, ne yazık ki genellikle tek taraflıdır. Şayet seks işçisi, bu ritüelden zerre zevk almaz ve erkek doyuma yaklaştığı vakit gözlerini kapadığında, yüzündeki maskeyi çıkartarak mutluluk tiyatrosuna son verir. İşte o an, yüreğimde derin bir yara oluşuverir. Önce sızlayıp, sonrasında çağlayarak doruk noktasına ulaşır çektiğim acı. Erkeğin salya dökerken, seks emekçisinin bu hali, dünyadaki en ciddi sorunlardan biridir.

     Ancak benim işletmemde böyle bir durum yoktur. Benim genelevimde müşteriler seçilerek alınır. Önüne gelene kız verilmez. Sorun çıkartanın ismine kırmızı kalem çekilir ve bir daha kesinlikle içeri adım atamaz.  Personelimin her türlü hakkını veririm. Onlar beni patron değil, koruyucu, kollayıcı olarak görürler. Ve beni çok severler. Ne yalan söyleyeyim, ben de onları.

     Öğle saatlerinde yola çıkmış, işe gidiyorum. Arabamın teybinde Frank Sinatra'dan My Way çalıyor. Bu şarkı beni benliğimden koparıyor. Az ilerde kırmızı ışıkta duruyorum. Kurallara uymayanlardan nefret ederim.  Yolun sağ tarafında genç bir kız, iki tane serserinin sözlü tacizine uğruyor. Kız, hızlı adımlarla uzaklaşmaya çabalasa da, adamların biri kızı ensesinden kavrayıp, saçından sürüklüyor. Bir an için araçtan inip kıza yardım etmeyi düşünüyorum. Ama ben kavga edemem ki. Arabayı emniyet şeridine sürüp kıza sesleniyorum:

"Atla!"

     Kız elindeki çantayı saçından tutan adamın kafasına geçirip can havliyle arabaya doğru koşuyor. Kapıyı açıyorum. Arabaya atladığı gibi vitesi ikiye takıp, gazı köklüyorum. Gürültülü bir patinajdan sonra araç fırlıyor. Açık kapıyı tutan diğer adam bu hızlı kalkıştan sonra yere yığılıyor. Kafasına çanta yiyen ise, ağır küfürlerle görüş açımızdan uzaklaşıyor. Henüz yeşil yanmadığı için korna ve fren sesleri arasında zincirleme kaza atlatıyoruz. Kız adeta buz kesilmiş yola doğru bakıyor. Tacizden sonra bir de kazayı kıl payı atlatmanın şoku ona ağır gelmiş olsa gerek ki, zaten beyaz olan teni, adeta bir ölüyü andırıyor. "Tamam geçti artık" diyorum, cevap vermiyor.

     Aradan birkaç dakika geçtikten sonra kızın rengi ve minikleri yavaş yavaş düzelmeye başlıyor. Bu durumdan cesaret alarak tekrar iletişim kurmayı deniyorum:

-"İyi misiniz?"
   Cevap vermek için nefes alış verişinin normale dönmesini bekliyor. "İyiyim." Sesi o kadar kısık çıkıyor ki duymakta zorlanıyorum.

"Zor anlar yaşadınız. İsterseniz sizi evinize bırakabilirim."

    Cevap vermesi için yine birkaç saniye bekliyor. Duyup duymadığını anlayamıyorum. Tam teklifimi tekrarlayacakken yanıtı geliyor.

"Zahmet etmeyin."

   Sesi son derece soğuk ve boğuk.

"Estağfurullah." Israr ediyorum ancak oralı olmuyor. Halen daha korkuyormuş gibi görünüyor.

"Gerek yok. Kendim gidebilirim."

     Cevabı buz gibi. Onu kurtaran adama teşekkür etmek bir yana dursun, sanki az önceki hadisenin sorumlusu benmişim gibi davranıyor. Bu beni rahatsız etmedi desem yalan olur. Fakat tacizden yeni kurtulmuş bir kız olarak, tanımadığı bir adama bu şekilde yaklaşmasını anlayışla karşılıyorum.

"Kendini daha iyi hissediyorsundur umarım."
  
  Sorduğum soruyla yine ilgilenmiyor.

"Müsait bir yerde inebilir miyim?"

     Pes ediyorum. Zira zorlamanın anlamı yok. Kendisini nasıl iyi hissedecekse öyle olsun.

"Burada durmam mümkün değil. İlk tali yola girip indiririm."

"Teşekkür ederim."

     Israr etmek faydasızdı. Şu anda iletişime tamamen kapalıydı. Altın sarısı saçları o vahşi herif yüzünden darma dağın olmuştu. Su uzattım, içmedi. İlk aradan dönüp arabayı sağa çektim.

"Hala ellerin titriyor. Tek başına gidebileceğine emin misin?"

     Hay Allah bu neydi şimdi? Az önce zorlamanın anlamı yok dememiş miydim?

"Evim yakın zaten. Kendim gidebilirim."

"Pekala. Siz yine de dikkat edin."

"Ederim."

     Araçtan inip kapısını açtım. Bu hareketimden pek memnun olmamış gibiydi. Fakat yanakları elma gibi kızarmıştı. Araçtan indi. Tam gidecekken bana döndü:

- Bir şey sorabilir miyim?
- Elbette.
- Siz erkekler niye böylesiniz?
- Bu, böyle derken neyi kastettiğine bağlı.
- Arabana ve üstündeki takım elbiseye bakacak olursak neyi kastettiğimi anlayacak zekada olduğunu düşünüyorum.
- Üzerimizdeki kıyafetler bize ne zaman kişilik katmaya başladı?
- Tarihin başlangıcından beri. Tahmin ettiğim kadarıyla bir şirketin CIO'su veya üst düzey yöneticisisin.
- Belki de hayatımı kötü işler yaparak kazanan birisiyimdir.
- Belki. Fakat öyle olsaydı bana yardım etmezdin. Yahut yardım maskesi altında aynısını sen de yapardın.
- Realist bir yaklaşım.
- Her neyse. Soruma gelecek olursak, niye bütün erkekler cinsel organlarıyla düşünüyorlar? Niye hayatlarınım merkezine kafalarını değil de çüklerini koyuyorlar? Yahu seksten başka bir şey bilmez misiniz siz?
- Bütün genellemeler yanlıştır. Bu cümle de dahil.

     Beklemediği bir cevap olsa gerek. Her şey için teşekkür edip, yanımdan ayrılıyor.

"Ne gündü ama!"

KibeleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin