XXIII PARANOYA

347 8 1
                                    

Boş eğlence odaların birinde, Halil İbrahim'le cigara döndürürken, ona yaşadığım sorgu tecrübesini anlatıyorum. Şaşkınlığını gizlemiyor. Bunun alışılmışın dışında olduğundan bahsediyor. Normalde olması gereken, karakolda senin yazılı ifadeni yazmaları ve neredeyse hiç soru sormamalarıymış. Söylediklerimi bilgisayarda yazıya döken memur, aldığı çıktıyı imzalatıp gönderirmiş. Üstelik emniyetteki bağlantılarından öğrendiği kadarıyla, aşırı doz dışında herhangi bir olguya rastlanılmamış. Kesin sonuç otopsiden sonra çıkacakmış. Emniyetin basit bir aşırı doz vakasının - her ne kadar benim için basit olmasa da - bu kadar üstüne gitmesi ikimizi de işgillendiriyor. Belki de bu alakasız olayın üzerine düşüp, bir açık yakalayıp üzerimize çökme niyetindeler kim bilir? Fakat böyle bir durum olsa bu Halil İbrahim'in kulağına gitmez miydi? O kadar kesik miydi ki kulağı? Onu tanıdığım kadarıyla buna muktedir olduğu kanaatindeyim. Bilmediği ne malum? Ona güvenebilir miyim? Bir önceki patronunun başından geçen onca şeyden sonra onun burnunun kanamadan kurtulması gerçekten olası mı? Herkesten kuşku duyarak ne kadar yaşanabilir ki? Beynimi kemiren bu düşünceleri rehberimde kayıtlı olmayan fakat sesini zihnime çoktan kaydetmiş olduğum birinin çağrısı son veriyor.

"Poyraz merhaba ben Zehra. Çok düşündüm ve işi kabul etmeye karar verdim. Tabi hala benimle çalışmak istiyorsan."

KibeleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin