"Benimle dalga mı geçiyorsunuz siz? Ne yani, şimdi ben Eskort Servisinde mi çalışacağım? Bu kadar büyük bir binanın sadece terasının kullanılmayacağını anlamalıydım zaten. İnanamıyorum ya! Bir de çok normalmiş gibi anlatmanız yok mu?"
"Ben ortada normal olmayan hiçbir şey görmüyorum. Anormal olan tek şey sizin tepkiniz. Vergi kaçıran, taşeron işçi çalıştıran, tazminat vermemek için personellerini her sene çıkış - giriş gösteren biri olsaydım, bu çirkin tepkiyle muhtemelen karşılaşmayacaktım."
Beklemediği cevap karşısında bir anlık duraksıyor. Beyaz teni sinirden mi, korkudan mı yoksa şaşkınlıktan mı bilinmez fakat elma gibi kızarıyor. Şaşkın mimikleri, tekrar saldırıya geçmek üzere siper alıp, kasılmaya başlıyor:
"İşi yobazlığa vurduğumu dile getirmeye çalışmanız, kendi suçluluk psikolojinizden kaynaklanıyor. Şunu bilmenizi isterim ki, seks işçiliği mesleğiyle hiçbir sorunum yok! Fakat hiçbir seks işçisinin pazarlayıcıya ihtiyacı yoktur! Bu yaptığınız beden sömürüsünden başka bir şey değil ve bu biraz önce bahsettiğiniz sömürülerden çok daha ahlaksızca!"
"Ben kimseyi zorla çalıştırmıyorum! Kimsenin pasaportuna el koymuyorum, yahut çıkmak isteyenleri ölümle tehdit etmiyorum. Burada çalışan herkes, tüm sosyal güvencelerini sonuna kadar alıyor. Madem düşüncelerinizden bu kadar eminsiniz, içlerinden birine bir sorun bakalım çıkmak istiyor mu, istemiyor mu? Kibele'nin onlar için ne ifade ettiğini, bir de onlardan duyun bakalım. Fakat önyargılarınızın esareti altındayken buna gerek bile duymayacağınızdan adım gibi eminim. Lafı daha fazla uzatmanın anlamı yok. Karar sizin."
Sanırım az önce söylediğim herşeyi "çık git" olarak algıladığından olacak ki, hiçbir şey söylemeden, mekanı terk ediyor. Giderken Ayhan'la karşılaşıyor. Yanından rüzgar gibi geçip gitmesinin ardından, Ayhan dönüp şaşkınlıkla izliyor gidişini. Görüş açısından kaybolmasının hemen ardından bana dönüyor. Yanıma yaklaşıp, "Sanırım kötü geçti" diyor. Evet anlamında başımı sallayıp, personel yemekhanesine giriyorum. En yakınımdaki masanın bir iskemlesini çekip oturuyorum. Ayhan ardımdan gelerek kafasındaki kuşkuları gidermek adına soru soruyor:
"Endişelenmem gerekir mi?"
"Şikayet falan edemez. Sigortası başladı bile. Burada çalışıyor gibi görünüyor. Bunun üzerine atacağı tek suçtan kurtulmanın yolu, etkin pişmanlık yasasını kullanmak. Sırf bunun için kendine böyle bir suç yükleyeceğini hiç sanmıyorum."
"Ama işe bugün başladı. Bilmiyordum, başlayınca söylediler diyerek işin içinden sıyrılabilir."
"İşe alındığını söylediğim gün Fisun Hanım'dan sigortası için gerekli belgeleri aynı gün içinde getirmesi gerektiğini söylemesini istedim. Ertesi gün başlattık sigortasını. O diğer ıvır zıvırlarını ayarlayana kadar sigortası yattı."
"Gerçekten zekice. Yalnız burada çalışıyor olarak gözüken birinin vereceği bir ifade ihtimali, Serkan Komiser'in ağzını sulandırabilir."
"Elinde bize karşı sunabileceği, havaya karışacak sözlerden başka hiçbir şey yok."
"Sanırım haklısın. Biz yinede önümüzdeki birkaç gün daha dikkatli olalım."
Ayhan yemekhaneden çıkarken bende sigara yakıyorum. Yemekhanede sigara içmeyi yasaklayan bendim. Şimdi ise, kendi yasağımı çiğniyorum. Bunu biri görse, ortalık imam - cemaat ilişkisine döner. Sinirden ellerim titriyor. Ettiği laflar çok ağırıma gidiyor. Hele ki beni ahlaksızlıkla ve beden sömürücülüğüyle itham etmesi yok mu? Aslında sık sık duyduğum sözlerdi bunlar. Fakat derin bir hayranlık duyduğum dudakların arasından çıkmış olmasından olacak ki, her zamankinden büyük bir yara açıyor bedenimde. Belki de asıl hasar veren, ettiği laflar değil, onu bir daha göremeyecek olmamdır kim bilir?
Bir an gözüme yemekhanenin panosuna asılmış, altında Fisun Hanım'ın imzası bulunan bir uyarı notu takılıyor.
"Burayı nasıl bu kadar pis bırakabiliyorsunuz, şaştım kaldım doğrusu. Burada tekrar siz yemek yiyeceğinize göre, mideniz nasıl kaldırıyor anlamak zor. Bir daha yemekhanenin pis bırakılması halinde, sorumlusu bulunacak ve işletmeye zarar vermekten tutanak tutulacaktır. Bilginize!"
Fisun Hanım yine döktürmüş. Bu yazı bir anlık tebessüm etmeme yol açıyor. Sonrasında koridordan topuklu ayakkabı sesleri geliyor. Seslerin hemen ardından içeriye, Kibele'nin dominant kraliçesi Alev iş kıyafetleriyle giriyor. Deri kıyafetleri, dizine kadar deri çizmesi ve strafonuyla*...
"Çok baktınız, boyu çok mu büyük geldi Poyraz Bey?"
"İş kostümleriyle açık alanlarda dolaşmanın yasak olduğunu sanıyordum."
"Ben de burada sigara içmenin yasak olduğunu sanıyordum."
"Görünüşe göre ikimiz de asi günlerimizdeyiz. Hayırdır bu saatte hangi manyak şu 19 cm'lik aletin altına yatmak istedi."
"Şu senin tanıştırdığın ihtiyar adam var ya, onunla seansım vardı. O günden beri sürekli geliyor. Sağolsun çoğu taksitlerimi sayesinde ödüyorum ama mazoşizm işini o kadar çok abartıyor ki, yaratıcılık sınırlarımı fazlasıyla zorlamam gerekiyor."
"Aman sen yine zorlama fazla. Adam yaşlı. Yığılıverir, sonra uğraş dur."
Bir anlık duraksamadan sonra gözüme yine Alev'in kazık gibi duran strafonu çarpıyor:
"Çek şu strafonu gözümün önünden!"
*Strafon: Kadınlar için tasarlanmış, belden bağlanan penis şeklindeki seks oyuncağı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kibele
HumorAlışılmışın dışında bir kadın pazarlayıcısının işlettiği, alışılmışın dışında bir genelevde geçen hikayede, aksiyon, mizah, dram, gerilim gibi olguların iç içe geçtiği kurgularla karşılaşacaksınız. Uçta kalmış hayatların serüvenlerine tanık olacak...