"Nasıl hissediyorsun kendini? Ağrın var mı?"
"Var doktor bey. Her yerim ağrıyor."
Doktor beni şöyle baştan ayağa süzüyor. Sonra gözü seruma ilişiyor.
"Normaldir. Feci dayak yemişsin. İç kanaman vardı. Kaburga kemiklerinde çatlaklar var. Sağ gözün de çok darbe almış."
"İyileşecek mi? Kalıcı hasar yok deyin lütfen!"
"Şimdilik bilmiyoruz. Kesin sonuç için görme testi yapmamız lazım. Fakat bunun için henüz çok erken. Şimdilik bakmamız gereken daha önemli şeyler var."
"Ne gibi?"
Ayak parmaklarıma dokunduğunu hissediyorum. Acı hissedip hissetmediğimi soruyor. Bir şey mi batırdı acaba? Kafamı kaldıramıyorum. Boynumda boyunluk var. Hissettiğimi fakat bunun acı değil gıdıklanma gibi olduğunu söylüyorum. Tekrar deniyor. Sonuç değişmiyor. Bacağıma geliyor şimdi. Baskı gibi bir his var fakat bu acı olamaz. Zira bu acıysa, benim kendime geldiğim ilk andan itibaren hissettiğim şey ne? Bütün eklemlerimde aynı sonucu veriyor. Sonrasında önlüğünün cebinden bir fener çıkarıp sol gözüme tutuyor. Neyse ki bu sefer almak istediği tepkiyi almış gibi görünüyor. Sağ gözüm sarılı vaziyette. Umarım kalıcı bir hasarı yoktur. Doktor beni tekrar süzdükten sonra hissettiğim acıya birden ona kadar puan vermemi istiyor.
"10! Hayatımda yaşadığım fiziksel acıların toplamından daha fazla."
"Ağrı kesicini arttırıyorum. Acı çekmen normal. Yaşadığın için şanslısın."
"Ne zamandan beri buradayım?"
"Çok değil. Sen şimdi düşünme bunları."
"Ne zaman yoğun bakımdan çıkabilirim?"
"Kendini iyi hissettiğin zaman."
Sorularımın artması rahatsız etmiş olacak ki, hemen kaçıyor. Çevreye bakınıyorum. Ne bir pencere var ne de bir saat. Zaman kavramı yok olmuş adeta. Gece mi gündüz mü, saat şu an kaç, haftanın hangi günündeyiz, ayın kaçı, kaç gündür buradayım, hepsi belirsiz. Diğer hastalara ilişiyor gözüm. Yaş ortalaması bayağı yüksek. En köşedeki genç çocuk hariç. O da tuhaf bir şekilde yanındaki orta yaşlı kadını süzüyor. Kadın muhtemelen makine yardımıyla nefes alıyor ve bilinci tamamen kapalı. O kadında bu kadar dikkatini neyin çekeceğini düşünmeden edemiyorum. Belki de tanıdığı biridir. Kim bilir? Tüm bu düşüncelerin arasında uyuşmaya başladığımı hissediyorum. Belki de dozajı artan ağrı kesiciler sebep olmuştur. Kim bilir?
Uyandığımda, alışık olmadığım bir gürültüyle karşılaşıyorum. Uyumadan önce dikkatimi çeken orta yaşlı kadının üzeri örtülmüş bir şekilde odadan çıkartılırken görüyorum. Hasta bakıcılar sedyeyi sürüklerken gündelik hayatlarından bahsediyorlar. Ölüm onların yaşamının bir parçası nihayetinde. Artık benim de öyle. Birkaç sene öncesinde katil olan ben, neredeyse makdül olmak üzereydim. Cinayetin asla peşimi bırakmayacağına emindim. Bunu göze alarak yapmıştım. Zira mesleki olarak böyle bir geçmişleri olan hastaların yaşadıklarına birebir tanık olmuştum. Lakin beynime girmeye tenezzül eden tek bir emare dahi olmadı. Pişman olmayı beklemiyordum elbette fakat en ufak bir iz bile bırakmaması içimi ürpertiyor.
Sedyenin tekerlek sesi, kapının sesiyle birlikte son bulduğu an, çığlık ve feryat sesleri dört bir yandan yankılanıyor. Yine birilerinin ocağına ateş düştü. Peki bu konuda ne hissetmeliyim? Ömrünün ortasında muhtemelen ölmeyi hak etmeyen bir kadın. Bir evlat, bir eş, bir anne. En köşedeki genç çocuğa ilişiyor gözüm. Çığlıkların sesinden o kadar rahatsız oluyor ki, bunu yüzünden okuyabiliyorum. Kolunda serum olmasa kulaklarını kapayacağından şüphem yok. Gözlerini var gücüyle kapıyor. Gözlerini kapayarak sanki sesleri durdurabilecekmiş gibi. Onun yaşında bir çocuğun psikolojik açıdan tanık olmaması gereken bir manzara. Şayet hassas bir yapıya sahipse, bunun izlerini yıllarca taşıması işten bile değil.
....
Burada daha fazla ne kadar kalmam gerekiyor? Ne kadar süre geçti bunu en son düşündüğümden beri? Başka eksilen yatak var mı diye bakınıyorum. Çocuk artık yok. Umarım odalara geçmiştir. Artık eskisi kadar canımın yanmadığını fark ediyorum. Doktor geldiğinde beni buradan çıkarması için yalvaracağım.
....
İdrar torbamı değiştiren hasta bakıcıya ne zamandır burada olduğumu soruyorum. Tam olarak hatırlamadığını, ama en az 3 gün olduğunu söylüyor. Ne zaman çıkabileceğimi soruyorum. Cevap vermekten kaçınıyor. Doktorla konuşmam gerektiğini, birazdan gelmesi gerektiğini söylüyor. Çaresizce doktorun gelmesini bekliyorum.
....
Acaba Kibele ne durumda? O çakallar benim hastanede olmamı fırsat bilip çoktan çökmüş olabilirler mi? Olabilir miydi ki? Neden olmasın? Halil İbrahim böyle bir şeyin olmasına izin vermez! Ama o tek başına ne yapabilir ki? Halis Amca'nın durumu önceden kulağına gidip hazırlık yapmış olsa gerek. Belki de benim kalemim çoktan kırıldı diye kendini kurtarmaya çalışmıştır? Babasının oğlu değilim. Çıldırmak üzereyim! Buradan çıkmam lazım. En azından birileriyle konuşmama müsaade etsinler. Gerçek dünyadan bir haber versinler. Beni aldığım darbeler değil, merakım öldürecek!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kibele
HumorAlışılmışın dışında bir kadın pazarlayıcısının işlettiği, alışılmışın dışında bir genelevde geçen hikayede, aksiyon, mizah, dram, gerilim gibi olguların iç içe geçtiği kurgularla karşılaşacaksınız. Uçta kalmış hayatların serüvenlerine tanık olacak...