Yimura-River flows in youBeyaz bir ruh üflendi Havva kızı için. İlk göz yaşını akıttığı anda ilk nefesini aldı. Küçük ayakları ve minik elleri vardı. Pembe bir elbise giydirildi. Pembe bir toka alındı, pembe bir dünya verildi.
Parmaklar uzadı. Göğe yükseldi. Arşınlar katlandı, palamarlar koptu. Hafif bir grilik belirdi ve maske yüze yerleşti.
Talihsizliği bir mermi gibi silahın içine koydum. Silahı başıma dayadım. Elim tetiğe gitti. Maske düştü.
Tutkulu bir kırmızı döküldü yere. Parmak boğumlarıma akan kan kurudu. Kırmızı şans getiren bir renktir. Ve gölge kayboldu.
Kaburga kemikleri tek tek kırılıyormuş gibi hissediyordu. Ancak nefes alamamak keyif veriyordu ona. İntihar ilk defa bu kadar kafasına yatmıştı. Yaşı kaçtı ki? Sahi, kaç yaşındaydı?
Benlik nereye kaybolmuştu? Ne değişmişti ki onun için? Zihin çözümleyemediği şeyler yüzüden yorulmuştu. Kavrulan ayaklara karşılık soğuk kanatlar edinememişti.
Maske yüze iyice yerleşmişti. Sadece yalnız kaldığında çıkarıyordu onu. Gülüyordu hep, kime ve neye olduğunu umursamadan. Çünkü maske öyle istiyordu.
Bir düşünce filizlendi zihinde. Düşünce, saçlarına tutunarak aşağı indi. Dudaklar hareket etti. Karşısındaki gölgeye anlattı. "Ben maske takıyorum. Görüyor musun?" Gölge gülümsedi. Kızın bedeninin şeklini almış karartı eline bir bıçak aldı. Keskin metal parladı. Nefes kesildi.
Cehennemde sallanan bir dağ vardı. Halis ateş bedenini kavurup geçti. İrinler cehennem çukurunu doldurdu. Maske eridi. Maskenin ardında bir gölge göründü ve her şeye şahit olan kar taneleri tekrar gölgenin üzerine döküldü.
Yorgun göz kapakları aralandı. İğrenç bir güne merhaba demeyecekti, ama güzel bir güne de elveda dememişti. Göz kapakları gibi arada kalmış ruh haline aldırış etmesi. Alışmıştı nasıl olsa. Sıcak değildi, soğuk da değildi. Neden her şey araftaydı ki sanki? Yorgana iyice sarıldı. Sonra da yorganı kıskandı. Çünkü ona sarılan kimse yoktu. Böyle şefkatli kolları hiç hissedememişti. İç geçirdi ve yandaki komidinin üzerinden telefonunu alıp saate bakmak için açtı. Telefonunun parlak ışığı gözlerini kamaştırınca saate bakamadan telefonu yerine koydu. Henüz hava aydınlık olmadığına göre okula gitmesine daha vardı. Tekrar uykuya dalmak için bundan iyi bir zaman olamazdı.
Gözlerimi açtığımda uyuyakaldığımı fark ettim. Bir saniye uyuya mı kalmıştım! Gözlerimi pörtlettim ve yorganı üzerimden attığım gibi ayağa kalkıp saate baktım. Ne?! Hazırlanmam için yalnızca 5 dakikam vardı. Hemen dolabıma koşturdum ve kıyafet yığınının arasından siyah dar pantalonumu ve siyah blüzumu çıkardım. Üstümü değiştirdikten sonra banyoma koştum. Tarağı saçıma bir iki kere hızlı hızlı dokundurduktan sonra öndeki perçemlerimi arkada topladım ve çiçekli tokamla tutturdum. Servisçi abinin haftanın her günü beni 2-3 dakika beklediğini hesaba katarsak bugün de bekleyecekti.
Zaman olmadığından sadece ön dişlerimi fırçaladım ve diş fırçasını lavaboya attım. Ardından Usein Bolt misali koşup koridora çıktım ve merdivenleri hızla indim.
Siyah botlarımı da giydikten sonra caddeye fırladım. Nefes nefese kalmış bir şekildeyken servisin beklediği yere hayretle bakıyordum. Çünkü servis gelmemişti. Harika! Rezil olmayacaktım. Beklemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daima
AçãoGündüzün geceyi aydınlattığı gibi birbirlerine karışıp gün batımını oluşturacak iki insan... Kayra Eroğlu kendini büyük bir bilmecenin içinde bulduğunda hiçbir şeyin farkında değildi ve Karen'in bu bilmecenin cevabını büyük ölçüde tamamladığını...