27

548 37 29
                                    

Jonghyun eve girdiğinde direk geçip en sevdiği kanepeye oturdu ve olanları düşünmeye başladı demek taemin ondan hoşlanıyordu dudaklarında hala onun sıcaklığı vardı sanki... bu gerçekten hiç beklemediği bir olaydı... arisa ya anlatmalıydı. Hızla yerinden kalkıp evde arisayı aramaya başladı. Önce kızın odasına girdi orada yoktu. Sırıttı yine jonghyun un yatağına yatmış olmalıydı... jonghyun kendi odasına gitti bu sefer arisa orada da yoktu. Jonghyun yavaş yavaş endişelenmeye başlamıştı... son hızla kibum için ayarladıkları odaya girdi. Kimse yoktu. Ev tamamen boştu. Jonghyun hızla arka cebinden telefonunu çıkarıp arisayı aradı. Arisa onu her zamanki gibi bekletmemiş telefonu hemen açmıştı.

"hangi hastane?" dedi jonghyun o kadar zeki olmasına rağmen onları yalnız bırakacak kadar aptaldı işte. Arisanın ağzından çıkan tek kelimeyle evden fırlayıp taksi aramaya başladı. Taksi de geçen o süre boyunca kendinden nefret etti. Taksi durduğunda cebinden eline ne kadar para geçtiyse taksiciye verip para üstü beklemeden aşağıya indi. Taksici aldığı parayla sırıtıp taksi metreyi kapatarak evine döndü o gece daha fazla çalışmaya ihtiyacı kalmamıştı. Jonghyun tam hastaneye girecekten gözüne çarpan son anda fark ettiği ayrıntıyla olduğu yerde durdu. O araba minho nun arabası mıydı? evet plakada doğruydu. Bu minhonun arabasıydı. Hemen gidip arabanın içine girdi. Minho yaşlı ve şaşkın gözlerle ona bakıyordu. Şaşkın tamam da yaşlı gözler... minho ağlamış mıydı?

"minho... sen iyi misin?"

Minho onun bu sorusu üzerine gözlerini silerek cevapladı.

"tabi ki iyiyim neden kötü olayım ki?"

"hadi lan oradan! İyi değilsin işte neyin var oğlum söyle işte..."

"bunu sana anlatamam..." dedi minho çekinerek.

"neden lan?"

"ben..." minho git gide daha çok sarsılıyordu. Jonghyun onu arabadan indirdi. Temiz hava iyi gelirdi.

"minho, kibum a o kadar mı ağır bir şey oldu? Yoksa o..."

"hayır iyi... yani fizikken iyi." Dedi minho temiz havayı içine çekip banklardan birine otururken. Jonghyun yanına oturdu.

"iyileşir oğlum takma bu kadar kafana ya..." jonghyun ne diyeceğini bilmeyerek saçmalıyordu şu an. Minho gök yüzüne bakarak konuştu.

"o kadar derin yaralar iyileşmez jonghyun neler yaşadığını bilmeyi bırak tahmin edemezsin sen... ya da annemin neler yaptığını bilemezsin jonghyun..." jonghyun onun her şeyi öğrendiğini fark etmişti.

"bana anlatamayacağın şey bu mu?"

"h-hayır... ben sana verdiğim sözü daha ne kadar tutabilirim bu öğrendiklerim karşısında emin değilim..."

"bana verdiğin söz?" jonghyun un kafası iyice karışmıştı.

"taemin i üzmeyeceğime dair verdiğim söz... sanırım tutamayacağım... ben çok üzgünüm ama kibumu bir türlü aklımdan atamıyorum hele şimdi birde masum olduğunu öğrenince."

Jonghyun yakın arkadaşına bunu yaptığı için kendinden nefret ediyordu. Hem onu taemine zarar verme diye tehdit ediyor aynı zamanda arkasından iş çevirip taemini kendine istiyordu. Nasıl bu kadar tiksinç bir insan olmuştu ki? tüm ciddiyetiyle minho ya döndü.

"vur bana!"

"ne?" dedi minho anlayamamıştı...

"bana vur dedim.. ne bilim yumruk at falan işte vur. Sinirlisin belli en azından sinirin geçer vur bana."

"saçmalama tamam sinirliyim ama en masum insana vuracak kadar gözüm kararmadı." Jonghyun onun bu dediğini kahkaha attı.

"ben mi masumum? Gerçekten bu kadar saf mısın? Gözün bu kadar mı kör."

School JongtaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin