19

202 16 3
                                    

Aramıza yeni biri katıldı arkadaşlar
Multi; Melih.

Kafamın arkasında tarifi imkânsız bir ağrı, karnıma tekmeler attıkları için karnımda da kocaman bir acı hissediyordum. Gerçekten şuan o kadar canım yanıyordu ki kesik kesik nefesler alıyordum. Soğuk, buz gibi yattığım yerde bağıra bağıra ağlıyordum. Aras'ın o son halini hatırladıkça deliye dönüyordum.

Alev'in babası diye adlandırdığım adam, 'Aras'ı bırakın, kızı alıyoruz' dedikten sonra adamları Aras'ı bırakmışlardı ve beni de arabaya zorla sokmaya çalışıyorlardı. En son Aras bana yetişip kolumdan tuttuğu sırada, Alev'in babası Aras'ın kafasına silahın arkasıyla vurmuştu ve Aras orada bilincini kaybetmişti. Sonra ise adam hıncını almak için, bilinci kapalı olan Aras'ın karnına tekmeler savurmuştu. Sonrası karanlık...

Şuan nerede olduğumu bilmiyordum. Tek bildiğim şey, bomboş, soğuk bir oda da olduğumdu. Yerde cenin pozisyonunu almış, ellerimi sanki acısı geçecekmiş gibi karnıma koymuş kendime gelmeye çalışıyordum. Bilincim yerindeydi fakat canım o kadar acıyordu ki, bayılacak mışım gibi hissediyordum.
Ağlamalarım, iç çekişlere döndüğünde kafamın arkasındaki sızıyı es geçip kafamı kaldırdım. Etrafıma baktığımda siyah, simsiyah duvarları görmemle gözlerimi kapattım. Ellerimi karnımdan çekip, cenin pozisyonumdan çıkıp ayağa kalkmaya çalıştım. Ama sadece çalıştım! Karnıma öyle büyük bir acı girmişti ki, çığlık atarak aynı pozisyona bürümüştüm kendimi. Ayağa kalkamayacağımı anladığımda, bu sefer sesimi duymayacaklarını bildiğim halde bağırdım. "İmdat! Yardım edin, lütfen! İmdat!" diyerek bağırıyordum ama nafile! Bir süre daha bağırdıktan sonra sustum. Sustuktan sonra, düşüncelerimle boğuştum. Beni niye kaçırmışlardı? Aras ne yapıyordu? İyi miydi? Canı yanıyor muydu? Ağabeyimlere haber vermiş miydi? 'Umarım haber vermemiştir!' diye geçirdim içimden. Eğer ağabeyim kaçırıldığımı öğrenirse, yıkılırdı. O sırada boğazıma kocaman bir yumru oturdu. Her ne kadar yutkunsam da o yumru bir türlü geçmedi. Ağabeyim eğer kaçırıldığımı öğrenirse, hem Arasla çok fena kavga ederdi hem de... Yıkılırdı. Ve ben onun yıkılışını göremesem de hissederdim. Eğer o benim yüzümden ikinci defa yıkılıp, üzülürse kendimi asla affetmezdim! Ama, bence Aras bu gece kimseye söylemezdi peki ya yarın? Yarın ne olacaktı? Ben böyle düşüncelerim ile boğuşurken, kapının gıcırdama sesi geldi. Hemen sonra ise kapanma sesi. Gözlerimi kapatıp, bir süre ayak seslerini dinledim. Ayak sesleri kesilince, hemen gözlerimi açtım ve odada ki duvar renginden farksız olan siyah, parlak ayakkabıya baktım.
"Asrın Arsoy, beni hatırladın mı?" dediğinde, yüzümü buruşturarak kafamı kaldırdım ve tanıdık gelen sesin sahibine baktım. Alev'in babasıydı. Düşündüm de Alev'in haberi var mıydı? Yani hem benim kaçırıldığımdan hem de babasının böylesine kötü birisi olduğundan haberi var mıydı?
"Tanımıyorum!" dedim, şuan ki yaşadığım korku ve acı sesime de yansımıştı. Adam kahkaha atarak bana doğru yere çömeldi. "Sana anlatmamı ister misin peki?" dediğinde, kafamı iki yana 'hayır' anlamında salladım. İçimdeki his eğer anlatırsa çok kötü olacağını söylüyordu. Adam sertçe ense kökümden tutup arkaya doğru çekince, ağzımdan acı dolu çığlık kopmuştu. "Peki seni serbest bırakacağımı söylesem, anlatmamı ister misin?" hiç şüphesiz anlatmasını isterdim fakat beni bırakacağına inanmıyordum. Hem neden bu kadar anlatmakta ısrarcıydı ki? Aslında merakta etmiştim. "Anlatmanı isterdim, evet." dedim sesimi buz gibi tutarak. Adam yine kahkaha attığında yüzümü buruşturdum. "Anlatayım o zaman!" dedi ve derin bir nefes aldı. "Beni serbest bırakacağını nereden bileyim?" diye mantıklı bir soru yönelttim. Adam elini çenesine koyup, düşünme pozisyonunu aldı. "Sana, en sevdiğim kişi üzerine yemin etsem?" dediğinde kafamı hayır anlamında salladım. Nereden bileyim sevdiği insan var mı yok mu diye? "Peki. O zaman erkek sözü diyorum." dedi ciddi ciddi bakarak. "Yalan söylüyorsun!" dedim alayla. Gözleri ilk önce ciddi ifadeye büründü sonra sert sert baktı. "Yalan söylemem!" dedi. Ne yalan söyleyeyim inanmıştım. Kafamı tamam anlamında salladım. "O zaman çabuk söylede, bir an önce buradan gideyim." dedim tiksinti dolu sesimle. Bana duygudan yoksun, bir bakış atarak, ağzını açtı. "Seneler öncesine git birazcık. Babanın yaşadığı güne git," dediğinde kaşlarımı çattım. Babamla ne alakası vardı? Bir dakika ya bu adam beni nereden tanıyordu? Sesimi çıkarmadım. Adam tekrar konuştu. "Hatta babanın öldürüldüğü güne git!"
"Nereden biliyorsun babamın öldürüldüğünü?" sesim ağlamaklı çıkmıştı. "Sözümü kesme! Babanın öldürüldüğü gün sen küçüktün ama o kadar da değil! Babanın katilini hatırlayabilirdin?" dediğinde, hafızamı biraz zorladım. Babamın öldürüldüğü gün, biz piknik'e gitmiştik. O sırada bir tane adam babamın karşısına geçmiş, ben, ağabeyim ve annemin gözü önünde babamı öldürmüştü. Boğazıma kocaman bir yumru oturunca, dolmuş gözlerimi adamın gözlerine çevirdim.
Bu oydu.
'Cezanı çekeceksin Salih!' Deyip babam'a bağıran ve bizim gözümüzün önünde, vicdanı hiç sızlamadan, gözünü kırpmadan  tetiği çeken adam buydu.
Bizi orada babasız bırakan adam buydu.
Bizi orada acılar içinde bırakan adam buydu.
Kalbimizin yarısını alan adam buydu.
Babam'ı öldüren adam buydu.
Babamın katili.
"Sendin, o sendin!" dedim sesim titreyerek. Bu adam gerçekten oydu. Siması pek tanıdık gelmese de, gözlerindeki o soğuk ve sert bakışları çok yakından tanıdık geliyordu. "Allah belanı versin senin! Ya sen nasıl adamsın! Hiç mi vicadanın sızlamadı babamı öldürürken ha?" diyerek bağırıyordum, ta ki yanağımda kocaman bir baskı hissedene kadar. Kafam sol tarafa otomatik olarak çevrildiğinde, ağzımdan istemsizce acı dolu bir çığlık kaçmıştı. Bana tokat atmıştı! "Bana bağırma! Senin baban hak etti!" dediğinde, sinirle kafamı ona doğru çevirdim. "Nasıl hak etti ya? Bir insan hangi hatayı yapmış olursa olsun, ölümü hak etmez!" diyerek sesimi yükselttim. Hem babam ne yapmıştı da, ölümü hak etmişti?  "Bazı insanlar hak ediyor ama!" o da sesini yükseltmeye başlamıştı. Gözyaşlarım yanaklarımı istila ettiğinde, daha fazla dayanamadım ve hıçkırarak ağladım. "Benim babam ne yaptı?" dedim zor bela hıçkırıklarımın arasından konuşarak. "Tahmin edemeyeceğin kadar kötü bir şey yaptı! Ama bunu söylemenin zamanı değil!" sesi daha sakindi ve hüzün doluydu. "Zamanı ne zaman?" dedim hıçkırarak. "Bilmiyorum." dedi ve ayağa kalktı. Beni de kolumdan tutup yavaşça kaldırdı. O sırada karnıma tekrar kocaman bir ağrı girince, elimi karnıma koyup bastırdım. Bir kıza nasıl tekme atabiliyorlardı? "Sözümü tutuyorum, buradan çıkınca bir taksi çıkacak karşına ona bin ve git!" ne kadar da düşünceli bir adam! Ama şaşırdığım şey; bana az önceki gibi sert davranmıyordu. Ne kadar da dengesizdi! Beni yavaşça kapının oraya kadar götürdü ve kapıyı yavaşça açıp beni dışarıya çıkardı. Adamın dediği gibi tam karşımızda sarı bir taksi görmemle gerçek anlamda şaşırmam bir oldu. Bu adam söz verdiğinde, tutuyordu belli fakat beni bu kadar kısa sürede serbest bırakmasına bir anlam verememiştim. Kolumu adamın elinden sertçe çekip, taksiye doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Karnımın acısını düşünmemeye çalışıyordum. Ama olmuyordu. Her adımımda karnıma yine o tarifi edilemez acı saplanıyordu. Yüzümü buruşturdum ve taksinin yanında durdum. Kapıyı açıp arka koltuğa yerleştim. Taksiciye Bora'nın evinin adresini verdim. Ama yarım yamalak vermiştim umarım yanlış değildi. Kafamı cama yaslayıp, elimi karnıma koyup sardım ve düşünmeye başladım. Şimdi polise gidip babamın katilini buldum demek vardı ama aradan yıllar geçmişti ve polis artık bununla ilgilenmezdi ya da ilgilenirdi bilemiyorum. Ama içimdeki his polise gidersem, bana inamayacaklarını kibar bir şekilde dile getirdi. Evet hislerimde pek yanılmam. Bu düşünceyi es geçip babamın öldüğü o lanet güne gittim.

Sevimli ve TehlikeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin