2

551 28 6
                                    


Duyduğum söz ile kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu, ölüme demişti. Yani, Mert ölüyor mu? Onun için mi kendini Sena'dan soğuttu?  "Mert ne diyorsun sen?... Mert." Telefonu kulağımdan çekip ekrana baktım. Suratıma kapatmıştı, gözlerimi devirip telefonu cebime tıktım. O sırada Senada aşağıya iniyordu. Yüzümdeki kötü ifadeyi silip, yerine zorda olsa gülümseme koydum ve  Senaya baktım. Ben şimdi bunu nasıl en yakın arkadaşımdan saklardım ki? Ona nasıl 'Mert ölüyor' diyebilirim ki? "Ben hazırım haydi gidelim," dediğinde kafamı tamam anlamında salladım. Önden ben, arkadan da Sena evden çıktık. Sena evi kilitlemek ile uğraşırken, bende arabama atlayıp onu direksiyonda bekledim. Sena yolcu koltuğunun kapısını açıp, arabaya bindi ve ellerini çırpıp, "Artık seninle birlikte kalacağım. Yaşası- Senin suratın neden bembeyaz?" dediğinde "Hiç sadece sinirliyim o kadar." Dedim.

"Tamam ya, Mert'e  sinirlenme, artık ondan uzak dururum. Yeter ki, sen üzülme o pisliğin bana vurduğunu unut, yeni bir hayata başlarım. Mert'i  unutarak." Dedi bana karşı sahte bir gülümseme yollayarak. Ters ters ona baktım ve  ağzımı 'Mert ölüyor' demek için açtığımda, bu iki kelimenin karşısında nasıl bir çöküntü yaşayacağını fark ettiğim için ağzımı geri kapattım. "Pekala," diyebildim sadece ve arabayı çalıştırıp evime doğru yola koyulduk.

Evin kapısını açıp "Evimize hoş geldin, canım." Dedim ve Senaya sarıldım. "Sağ ol canım benim, hakkını nasıl öderim bilemiyorum." Dedi gözleri dolarken, "Şt saçmalama ve ağlama. Sen benim kardeşimsin, ne demişler kardeşler bugünler için vardır. Sakın bir daha ağladığını görmeyeyim. Tamam mı?" kafasını sallayıp tekrar sarıldı. "Ayol yeter, gir haydi içeri bıktım  ha." Dedim yapay bir kızgınlıkla,  gülerek içeri girdi. Bende cebimden telefonumu çıkartıp, ağabeyimin numarasının üzerine tıklayıp ağabeyimi aradım, ve sonunda beşinci çalışta açan ağabeyimin sesini duydum. "Ne oldu Asrın?" 

"Ağabeycim nasılsın?" 

"İyiyim sen nasılsın?"

"Bende iyiyim, sana bir şey diyeceğim ağabey. Sena bizde kalabilir mi bundan sonra?"

"Tamam iyi, çok iyi  olur. Zaten gönlüm el vermiyordu o evde tek başına kalmasına, hem ne oldu? Neden kalıyormuş ki?"

"H-hiç ağabey, sadece evde artık tek başına kalmak istemiyormuş. Kendini yalnız hissediyormuş o yüzden yani. Tamam neyse kapatıyorum akşam görüşürüz." Deyip hemen suratına kapattım. Sonra televizyon odasına gidip, Senanın yanındaki koltukta dizlerimi karnıma çekip, oturdum ve düşünmeye başladım.  Acaba Senaya söylemeli miydim? Yoksa... Yoksa Mert'in öleceğini bilmiyormuş gibi yapıp, Senanın suratına bakmaya devam mı edecektim? Hayır. Asla Senanın bunu bilmesi gerekiyor. Yoksa ben Senanın suratına bakamayacağım. Gözlerimi kapalı olan televizyona çevirip ağzımı açtım. Hiç düşünmeden. "Mert ölüyor,"  dedim bir çırpıda. Bir süre odanın içi sessizleşti aradan birkaç dakika sonra odayı Senanın sesi doldurdu.

"Ha? Ne?" dedi sesi titreyerek. Kafamı çevirip ona baktım, gözleri dolmuş halde bana bakıyordu. Ondan yana dönüp ellerini avuçlarımın içine alıp, "Özür dilerim, söylemek zorundaydım bilmen gerektiğini düşünüp, dedim. Çünkü.. Çünkü bunu daha sonra duyacaktın ve ben senin üzüldüğünü görmek istemiyorum. Sana şimdi söyledim çünkü Mert ile konuşabilirsin ve şunu sana söyleyeyim ki Mert seni hala seviyor." Dedim. Elime Senanın gözyaşı damlaları düşüyordu. Ellerimi çekip yanağına götürüp gözyaşlarını sildim ve sarıldım. "Sen nereden biliyorsun peki?" dedi hala sarılırken. "Onunla konuşmuştum, sen eşyalarını hazırlarken. Bana seni hala sevdiğini, ama senin için senden ayrıldığını ama sen ondan vazgeçmediğin için kendisinden nefret etmen için sana tokat attığını söyledi." Dedim sesimin titremesine engel olamayarak. Sena benden ayrılarak sehpanın üzerindeki telefonunu eline aldı ve bir iki tuşa basıp, telefonu kulağına götürdü. "M-Mert nasıl bana söylemezsin ya." Diye konuşmaya başladığında, Mert ile konuştuğunu anladığım anda ayağa kalkıp mutfağa yöneldim. 

Gözyaşlarımı silip tezgahın üzerindeki su şişesini alıp kafama diktim. Suyun bittiğini görünce şişeyi tezgahın üzerine bırakıp telefonumu elime aldım. Arama yada mesaj var mı diye. Ama yoktu. Tam cebime koyacakken, telefonum elimde titredi,  bilmediğim bir numara arıyordu.  Açıp kulağıma koydum ve "Efendim?" dedim.

"Asrın Hanım?" dedi karşıdaki oldukça otoriter genç kadın sesi. "Evet, benim."

"Asrın Hanım, iş başvurusu yapmışsınız. Sanırım mimarlık bölümünü ikincilikle bitirmişsiniz?"

"Evet bitirdim," dedim. Heyecanlıydım cümlelerimi doğru düzgün kullanamıyor muşum gibi hissediyordum.

"İsterseniz, bugün veya yarın Aras Bey ile iş görüşmesi yapabilirsiniz."

"Tamam, ben bugün gelirim. Çok teşekkür ederim."

"Görüşürüz, Asrın Hanım." Deyip kapattı kadın. Telefonumu cebime koyup heyecan ile tam Senanın yanına gidecektim ki, suratım düştü, gözlerim doldu. Sena bu haldeyken ben nasıl giderdim ki? Yapacak bir şey yok gitmeyecektim o işe ben. Kafamı sallayıp mutfaktan salona doğru yürüdüğüm sırada Senanın kahkahası doldurdu odayı, kaşlarımı çatıp hızlı adımlarla Senanın yanına gittim.

Sena kahkaha atmaktan yerde uzanıp karnını tutuyordu. Aha! delirdi!  "Sena? Ne oldu?" dediğimde kahkahasını zar zor bastırıp bana baktı. 

"Asrın sağ ol ya, sayende çok güldüm he. Ne Mert ölmesi? Saçmalama turp gibi maşallah! Sadece seninle dalga geçmiş o kadar, saflığından faydalanmış yani. " Dediğinde,  şok içinde Senaya baktım. "Nasıl ya? ama öyle içten söylemişti, sandım ki...."

"Sandın ki; Mert gerçekten ölecekti ve bende acı çekecektim. Öyle mi?" dediğinde başımı şaşkınlıkla evet anlamında salladım. "Bak Asrın. Mert ölse artık umurumda olmaz. Çünkü... çünkü o kalleş herif bana vurdu! Benim onu sevdiğimi bile bile bana vurdu!"  son cümleyi yüksek sesle söylemişti.

"Tamam. Kapatalım konuyu! Artık hiç kimseye güvenmeyeceğim. Çok korktum ya of! Neyse, bugün beni bir kadın aradı biliyor musun? İşe başlayacağım. Şimdi hazırlanıp gideceğim, yalnız kalsan  sorun olur mu?" dedim heyecanlanarak.  Senada gülümseyip "Yok canım, sorun olmaz ama, telefonun açık olsun ve dikkat et kendine, tamam mı?"  kafamı tamam anlamında sallayıp, Senaya sarıldım ve koşarak odama girdim. Üzerime resmi olması için beyaz gömlek giydim. Ama altıma kot pantolon giydiğimde kendi kendime 'Yuh Asrın! Bu muydu resmi üst baş?' dedim gözlerimi devirip odamdan çıktım. "Ben kaçtım." Diye bağırdım ve montumu alıp dışarıya çıktım. Çok heyecanlıydım ve çok korkuyordum 'Aman ne olacaksa olsun' deyip arabama bindim ve arabamı geri geri sürerek ana yola çıktım.

Kırmızı ışıkta durup, parmaklarımla direksiyona ritim tutarken, arkadan  'çat' diye bir ses duyduğumda gözlerim şaşkınlıkla aralandı, parmaklarım direksiyonda donup kaldı. Kapımı hemen açıp arabadan indim ve arka tarafına doğru yürüdüm, aman Allah'ım arabam.. arabamın arkası fert olmuştu. Etrafıma bakıp arabama çarpana baktığımda bu kez küçük dilimi yutacak gibi hissettim.


******

ikinci bölüm geldi. Umarım beğenirsiniz  Arkadaşlar, iyi okumalar... :))

Multi= Aras









Sevimli ve TehlikeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin