22

130 11 0
                                    

Arkadaşlar Aras karakterini değiştirdim. Multimedya da yeni Aras'ımız var. İyi okumalar.

"Ne var Kıvanç?" dedi çatalını yeşil zeytine batırırken. Yüzümü buruşturup, yeşil zeytin yiyişini  tiksintiyle izledim. Siyah zeytin varken yeşil zeytin neydi Allah aşkına?
"Sen idare et! Ben birkaç güne kadar gelemeyeceğim." Neyi idare edeceğini merak etsem de sesimi çıkartmadım. Herhalde şirketteki işleri idare edecekti. "Ne!" diye böğürdüğünde, aklıma direk Poraz Karayel'deki Poyraz'ın 'Ne' diye böğürmesi geldi.  Gülerek kafamı iki yana sallayıp, düşüncelerimden sıyrıldım. Ama çok komik böğürmüştü ya! Şaşkın bakışlarımı Aras'a yönlendirdim. Surat ifadesi o kadar komikti ki içimden kahkaha atmak gelse de yapmadım. Belki ciddi bir durumdu değil mi? "Doğru olmadığını söyle! Oğuz gelmiş olamaz! Biliyorsun Kıvanç, Oğuz tam bir baş belası. Gülme lan!" Aras, elindeki çatalı sertçe sehpaya bırakıp, ayağa kalktı. Sinirden kudurmak üzereydi ve benim burada canım tehlikede olabilirdi. Korku dolu bakışlarla Aras'ın hal ve hareketlerini izlemeye başladım.
"Kim getirdi onu?"

"Ha! Sizde kabul ettiniz yani?"

"E o zaman, Kıvanç. Ne yapıyorsunuz? Oğuz'a, sen ve Bora sahip çıkıyorsunuz."

"Bana ne! Kabul etmeyecektiniz! Hadi, hadi size güveniyorum. Ha! Unutmadan söyleyeyim. Bir yaramazlık yapmasına izin vermeyin. Bir daha arkasını toplayamam!"

"Hı-hı," dedi ve alaycıl bir ifadeyle telefonu kapattı. Oğuz denen kişi her kimse, Aras ona sanırım sinir oluyordu ya da o kişi çok fazla yaramazdı.  Nedendir bilinmez ama onu tanımadığım halde bende ufaktan Oğuz denen adama/çocuğa gıcık olmuştum. Kafamı iki yana sallayıp, düşüncelerimi bir kenara koydum. Oğuz denen kişiyi sonra düşünecektim.

Aras tekrar yanıma oturup, sehpaya sertçe bıraktığı çatalını eline aldı ve yeşil zeytine batırdı. Yüzümü buruşturdum. "Yeşil zeytini nasıl yiyebiliyorsun ya!" diye söylendim ve elime siyah zeytini alıp ağzıma attım. "Siyah zeytini nasıl yiyebiliyorsun ya!" dedi beni taklit ederek. Gözlerimi kısıp, ona baktım ve
"Çünkü bu siyah zeytin!"

"Çünkü bu yeşil zeytin!"

"Beni taklit etmekten vazgeçer misin?"

"Seni taklit etmekten vazgeçmem!"

"Ay, çocuk!" dedim son kelimenin son hecesini uzatırken.

"Valla senin benden çocuk olduğun kesinde!" dedi ağzına peynir atarken. Gözlerimi devirip, kahvaltıma odaklandım. Beni sinir etmekten zevk mi alıyordu bu adam. Kenardaki içeceği içip, kahvaltımı bitirdim. Gözlerimi Aras'a çevirdiğimde, çoktan kahvaltısını bitirmiş, telefonuyla ilgilenmiş olduğunu gördüm. "Hava durumuna baksana," dedim. Şuan gayet hava iyiydi ve bir değişiklik olmazsa taksiciyi çağırıp, bir an önce evime gitmek istiyordum. Burada Aras ile yalnız başıma kalmak ve kendimi rezil etmek istemiyordum. Zaten bugün uyandığımda, onunda yanımda uyumuş olduğunu gördüğümde yeterince utanmıştım. Ben bu yaşıma kadar ağabeyim hariç hiçbir erkeğin yanında uyumamıştım ki.
"Yağmur yağma ihtimali varmış."

"Hadi ya!" dedim suratımı asarak. Bu da demek oluyor ki Aras'a bir gün daha katlanacaktım. "Tamirciyi çağıramaz mısın yani?"  yüzüme bakıp, kaşlarını çattı. "Yollar kapalıdır şimdi." dedi ve telefonuna döndü. Seslice oflayıp ayağa kalktım. Kahvaltılıkları dolaba güzelce yerleştirip, çatal ve bardakları tezgahın üzerine koyup, yıkamaya başladım. İşim bittikten sonra kenardaki pufa oturdum. Telefonla ilgilenen Aras'a gözlerimi dikip, onu incelemeye başladım.

Yeşil gözleri, baharda yeşermiş ağacın yaprakları gibiydi.
Bir bakışıyla kendimi onun yeşillerinde buluyordum. Kırmızı ve dolgun dudakları, herzaman ki gibi düz bir çizgi halindeydi. Biçimli burnu, yüzünü o kadar güzel gösteriyordu ki, bakışlarını yok sayarsak onun gerçekten -dış görünüş olarak- iyi biri ve yakışıklıdan ziyade tatlı biri olduğuna kanaat getirebilirdiniz lakin bakışları bütün bunların aksini gösteriyordu.

Sevimli ve TehlikeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin