22-

658 61 4
                                    


Yüzüne vuran gerçekle kız ayağa fırladı. Tam kapıdan çıkacakken aşağıda sadece Vera'nın olduğunu hatırladı. Derin bir nefes alıp yatağına oturdu. Yapması gereken Armen'i tanımak değildi. Andrina'nın dünyasını anlamalı ve Armen'i orada yakalamalıydı. Her ne kadar Armen Andrina'dan bağımsızmış gibi davranmaya çalışsa da onun zihninden besleniyordu. Yapması gereken ilk şey bir şekilde Andrina ile iletişime geçmekti. Andrina'nın kendi yazdığı kitabın içinde esir olmasının bir nedeni olmalıydı. Andrina'yı Armen'e bağlayan bir neden.

Düşünceler zihnine üşüşürken yerinde duramayıp ayağa kalktı ve odada dolanmaya başladı. daha fazla şu dört duvar arasında duramayacağını anlayınca yatağının üstüne bıraktığı bilekliği de alıp aşağıya indi. Düşünmenin bir anlamı yoktu. En azından tek başına.

Yavaş olmayı sevmediği ve de yerinde duramadığı için hızlıca aşağıya inmeye çalışsa da bileği buna engel olmuştu. Sinirle mırıldanırken koltukta uzanıp telefonuyla uğraşan Vera'nın yanına vardı. Vera kendini o kadar kaptırmıştı ki kızın geldiğini fark etmemişti bile. Safir de onu korkutmamak için sessiz olup tekli koltuğa gömüldü. Bilekliği de yan taraftaki sehpaya bıraktı. Gözleri Vera'nın gergin suratındaydı. Solgun cildini süsleyen çilleri özellikle burnunun üstünde toplanmıştı. Ama çok yoğun değildi. Dikkatli bakılmadıkça fark edilmezdi. Safir, istemsizce ellerini kendi burnunun üzerine götürdü. Onun da çilleri vardı. Ancak güneşte dolaşmadığı müddetçe kendilerini pek fazla göstermezlerdi. Güneşle beraber varlıklarını haberdar eder kış gelince de azalarak gizlenirlerdi. Anneannesi ise bu durumu kendisine benzetirdi. Üzerine güneş olabilen insanlara karşı içindeki güzelliği gösteren ancak kış geldiğinde ya da güneş kendini çektiğinde yani insanlar onan uzak durduğunda bu iyiliği görmek için derinlere bakmak gerektiğini söylerdi. Lavanta kokusunu bu kadar sevmesinin nedeni de oydu. Bu koku onu çocukluğunda oyun oynadığı ve kendini ait hissedebildiği o çiftlik evine götürürdü. Yüzüne özlem dolu bir ifade yerleşirken farkında olmadan derin bir iç çekti. Kendi düşüncelerine doğru yol almaya hazırlandığı esnada Vera'nın üzerine kenetlenen gözlerini fark etti.

"Sen ne zamandır buradasın?"

Vera'nın sesi yüzündeki ifadenin aksine son derece sakin çıkmıştı. Uzandığı yerde toparlanıp telefonunu koltuğa bıraktı. Sinirlerini bozan şeyleri daha fazla görmek istemiyordu. Yeterince canı sıkılmıştı. Birileriyle konuşmanın iyi geleceğini biliyordu.

"Çok olmadı. Dalmıştın. Korkutmak istemedim."

"İyi yapmışsın."

Vera konuşmak istese de sözcükler dilinden dökülmüyordu. Gerginliği hücrelerini işgal ederken homurdanarak oturduğu yerde kımıldandı. Söze nerden nasıl başlayacağını bilmiyordu ama bunu birilerine anlatması gerekiyordu. İçinde tutmaktan bıkmıştı. Birilerine anlatmak istiyordu ama yanında kız arkadaşı olarak pek kimse yoktu. şu ana kadar en samimi olduğu kız arkadaşı Safir olmuştu. Diğerleri gibi olmadığını en başta anlamıştı. Tekrar homurdanıp yerinde kımıldanırken yere diktiği bakışlarını kaldırıp Safir'in yüzüne değdirdi.

"Dökül hadi."

Safir, Vera'nın gerginliğinin en başından beri farkındaydı. İnsanları sürekli gözlemlemenin en büyük avantajlarından biriydi bu. Karşısındaki kim olursa olsun, Aras dışında, duygularını anlayabiliyordu.

"Nerden başlayacağımı bilmiyorum ki."

"Canını en çok acıtan yerden başla. Ya da canını yakmaya başlayan yerden işte. Korkun olmasın, seni yargılamam."

Vera, derin bir nefes alıp soğuk zemine indi. Yere oturmak koltuğa oturmaya göre daha rahattı. Küçüklükten kalan bir alışkanlıktı aslında. Bacaklarını karnına çekip kollarını dizlerinin etrafına doladı. Bu haliyle küçük bir çocuktan farkı yoktu. Kızıl saçları omuzlarından dökülmüş, yüzünü de dizlerine dayamıştı.

Mürekkep DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin