20-

632 54 3
                                    

Evet, yine kısa bir bölüm ama okuyunca nedenini anlayacaksınız. Aslında çok kısa değil ama yine de kendimi kötü hissediyorum ben nedense. Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmezseniz sevinirim. Keyifli okumalar. :)

Hissizlik her zaman iyi bir seçenektir. Özellikle karşınızdakinin sizin hislerinizi anlama durumu söz konusu olduğunda. Ancak karşınızda biri tehditkar bakışlarını savururken ve siz bunu hissederken hissiz kalmak pek mümkün değildi. Safir ise her ne kadar korkusunu bastırmak istese de bunu Andrina'ya yansıttığının farkındaydı. Lağım kuyusuna düşüp oradaki farelerden kaçan biri gibiydi. Düştüğü şu anın lağım kuyusundan farkı yoktu. İkisi de aynı pislikti. Buradan çıkması gerekse de bunu nasıl gerçekleştireceğini bilmiyordu.

Kaya'nın alkol ve sigara kokulu nefesini hala ensesinde hissediyordu. Bunun nasıl mümkün olduğunu anlamıyordu kız. Bu sadece bir zihin geçişi olmalıydı. Yani bedenini birinin görmesi ne kadar mümkün olabilirdi ki? Sonrasın da diğer gerçekler de aklına dank etti. Bir kitaba düşmesi de mümkün değildi, ama kitabın içindeydi. Sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes aldı ve arkasına döndü. Adam, yeşile dönük ela gözlerindeki tüm kirli düşüncelerle bakışlarını kızın ürkek vücudunda gezdiriyordu. Safir durumdan rahatsız olsa da sessiz kalmakla yetindi. Tepki vermeden önce tepkisini düşünmeliydi. Adamdan kurtulmanın yolu Andrina'nın zihninden çıkmaktı. Ve bunu Andrina'nın kontrolü olmadan nasıl yapacağını bilmiyordu. Ellerini saçlarının arasında gezdirip bir iki adım gerilerken Kaya beklenmedik bir şekilde kızdan uzaklaştı. Kız kahkaha atmamak için dişlerini bastırdığı sırada erken sevindiğini anladı. Kaya, Armen'in yanına girmişti.

"Efendim, size söylemem gereken bir şe-"

"Size beni rahatsız etmeyin dememiş miydim?"

"Efendim, bu çok öne-"

"Söyle baş belası."

"Kız burada."

Armen, Safir'in daha önce duymadığı bir küfür savurup odadaki sandalyelerden birine tekme geçirirken kız çoktan oradan uzaklaşmaya koyulmuştu. Olabildiğinde sessiz olamaya çalışarak daha önce bilmediği duvarların arasından süzüldü. Grinin hakim olduğu bu mekan sinirlerini bozmuştu. Arkasından adım seslerini duymaya başladığında koşmaya başladı. Peşine düşmüşlerdi. Başta aklına saklanmak gelse de bunun iyi bir seçenek olmadığı ortadaydı. Burayı bilmiyordu ama peşine düşen adamlar buranın sahibiydi. Nereye saklanırsa saklansın onu eliyle koymuş gibi bulurlardı. Nefes nefese koşarken yine gri duvarlı bir holden geçip beyaz bir odaya girdi. Önünde bir sürü metal kapı vardı. Zihin geçişi işçin mührü kaldırdığı odayı andırıyordu. Bir umutla kapılardan birine yöneldi. Karşısına derin bir mavilik çıkarsa buradan kurtulabileceğine dair bir umut belirmişti içinde. Ama kapıyı açtığında karşısına çıkan sadece metal bir merdiven olmuştu. Arkasına dönüp baktığında adamların odaya girmeye başladıklarını gördü. Dudaklarının arasından küçük bir iniltinin dökülmesine engel olamazken merdivenlerden yukarı çıktı. Ayakkabıları her adımında rahatsız edici sesler çıkarsa da bunu adamların duymuyor olması bir avantajdı. Beş dakika hızlı adımlarla merdivene çıktıktan sonra çatı katı şeklinde bir yere geldiğini fark etti. Bu basık alan nefes almasını zorlaştırıyordu. Üstelik her yerde değişik metal sandıklar duruyordu. Temposunu kaybetmeden bir cam aramaya koyuldu. Nefes alamıyordu. Kaygan zeminde ilerlerken bir yandan da düşmemek için çabalıyordu. Nihayetinde çatı katının solunda kalan kocaman bir metal sandığın arkasında küçük bir cam buldu ve hemen onu açtı. Oksijeni ciğerlerinin tüm hücrelerine gönderirken yere çöktü. Gözlerinin küçük camdan görebildiği pembe gökyüzüne dikti. Kendini biraz daha zorladığında İstanbul'un klasikleşen gecekondularının arasındaki şatoyu gördü. Zihin dünyası ve gerçekler birbirine girmişti. Çıkışa mı yaklaşmıştı yoksa sona mı? Bilinmezdi.

Mürekkep DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin