Böylesine kısacık bir bölüm bıraktığım için özür dilerim. Eve geldiğimden beri bu bölümle uğraşıyorum. Tüm yorgunluğuma rağmen. Umarım beğenirsiniz. Bu arada yeni hikayem Kırık Topuk Anlaşması'na da bakarsanız çok sevinirim. Hayalet okuyucularım da varlıklarını yorumla ya da oyla bildirseler daha çok sevinirim. :) Neyse çok konuştum. Keyfinize bakın, seviliyorsunuz. ^^
Damarlarını bir anda istila eden karıncalanma hissiyle çığlık atarak gözlerini açtı kız. Biraz önce duyduklarının etkisiyle ileri geri sallanıyordu. Armen, her şeyi öğrenmişti. Artık her şey tam anlamıyla başlamıştı. Onun tepkisini göremeden kendine geldiği için sinirleniyordu. Girdiği o kısa kriz anından Aras'ın sarsmasıyla sıyrılsa da hala tam olarak kendine gelememişti, kendine gelecek gibi de değildi. Bombaların üzerinde patladığı andan beri ne kadar zaman geçmişti bilmiyordu ama yaşadıkları içini kaplayan tüm yılları kaplıyordu.
"Armen. Armen. Armen."
Aras, kızın başını omzuna yaslarken kız söylenmeye devam ediyordu. Gözleri karşısındaki grafitili duvardaydı. Yıldızları görebiliyordu. Farkında olmadan gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Dudaklarından ise aynı sözcükler akıyor, kendini yineliyordu. Aras'ın sesini duyuyordu ama cümlelerini algılayamıyordu. Kendindeydi biraz. Ama kendinde olmak da istemiyordu. Kaybolmak istiyordu. Bunun nedeni Armen'in kim olduğunu öğrenmesi değildi. Ondan önce yüzleştikleriydi. Ancak tüm acıları, anlatamadıkları hala dilinin altında bir cam parçası gibi damağına saplanıyordu. Ve özgürlüklerine kavuşmak için oradan kurtulmayı bekleyen kelimeleri esir ediyordu.
Uzaklaştığı koku gözlerini duvara iyice dikmesine neden olmuştu. Renklerin arasındaki çiçeklere dokunmak istiyordu. Gerçek gibiydiler. Hayatın yüzüne vurduğu acılar kadar gerçek gibiydiler. Yıldızlar, ışıklarından görünmeyen bu şehirde buraya, bu yeraltı mahzenine inmişi gibi aydınlatıyordu geçmişini. Kaçtığı gerçekleri.
Üzerinde birden hissettiği suyla sıçradı. Alnından akan su gözlerini yakarken elleriyle yüzünü kapattı. Sadece birkaç saniye öylece bekledikten sonra kendine geldi. Ellerini birbirine giren saçlarının arasında gezdirdi. Güçsüzlüğünü bir başkasının yanında yaşadığı için utanması gerektiğini hissetti sonrasında zihin geçişinden önceki anlar geldi aklına. Yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluştu. Duyduğu cümlelere ve acıya rağmen güç almak için Aras'ın ellerini tuttu sımsıkı.
"Armen, kim olduğumu öğrendi Aras. Seni de."
Cümleleri buzluktan çıkan donmuş besinler gibi sert ve soğuk çıkmıştı. İçlerini dolduran bir nefret yoktu. Öfke ya da korku da. Ama farkında olmadan ıslanan bal sarısı gözlerinin içindeki ateş büyümüştü. Bunun adı belliydi. Cesaret. Gözlerinde dolaşan duygunun adı cesaretti. Ve başlayan bu savaşta ne kadar güçsüz olursa olsun insanlık için savaşacaktı.
"Na-nasıl?"
Aras'ın kekeleyerek söylediği sözler kızın kulağına ulaştığında o çoktan ayağa kalkmış ve odada dolaşmaya başlamıştı. Aras'a bakarak olanları anlatmaya başladı. Yüzleştiği acıların üstünden geçmedi ama. Onları kendi içine sakladı. Şimdi zamanı değildi, anlatacaktı. Ama şimdi değildi.
Aras dudaklarından bir küfür dökülmesine engel olarak kolonlarla ayrılan odacığa sürükledi kızı. Gördükleri karşısında dili tutulan Safir, hemen kendini mavi odadaki krem rengi tekli koltuğa bıraktı. Ayakta duracak hali de yoktu. Burnunda bir serinlik hissederek elini burnuna uzattığında artık alıştığı manzara ile karşılaştı. Burnundan mürekkep akıyordu. Aldırmadı. Karşısındaki, depodaki gibi monitörlerle dolu masaya baktı. Aras, çoktan mercan rengi sandalyeye oturmuş ve bilgisayarı açmıştı. Sabırsızlıkla eliyle masada ritim tutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mürekkep Dünya
FantasyGücünü ve güzelliğini adından alan bir kız ; Safir. Tek sığınağı kitaplarken şimdi bir kitabın içinde esir. İsteği gerçekleşti. Kurtarması gereken bir dünya var! Ve durdurması gereken bir savaş. Peki ya ölürse ? Ya da daha beteri. Bu kitabın içinde...