21-

733 59 0
                                    

1K için teşekkürler! Keyifli okumalar :) 


Safir, gözlerini karşısındaki maviliklere diktiği esnada derin bir öksürük krizi ile irkildi. Yerde öylece uzanırken birden nefesi kesilmişti. Ardından gelen öksürük nöbetleri içinden bir şeylerin kopmasına neden olur gibiydi. O, krize girdiği esnada Aras kısa bir süre kızın görüş açısından kaybolmuş sonrasında da elinde bir mendille geri gelmişti. Safir ne olduğunu anlayamadan Aras kızın ağzını silmişti. Öksürük nöbeti yavaşlamaya başladığında kız ağzından gelen mürekkebi fark etti. Tiksintiyle yüzünü buruştururken hafifçe kaldırdığı başını tekrar sert zemine koydu. Ayağa kalkacak hali yoktu. Burada saatlerce uzanabilirdi. Gücünü toplamak için derin nefesler almaya çalışsa da zihin geçişi esnasında hassaslaşan duyuları yüzünden bu pek de mümkün olmuyordu. Dışarıda duvarları döven yağmurun sesini duyabiliyordu, ıslanan toprak kokusu burnuna çoktan dolmuştu. Tüm bunlara rağmen mürekkep kokusunu algılayamıyordu. Aslında kendine ait hiçbir şeyi algılayamıyordu. Hissettiği tek şey yoğun bir yorgunluk ve mavi gözlerin ona sunduğu mutluluktu.

Öksürük nöbetleri yeniden sıklaşırken kız kendini Aras'ın kollarında buldu. Nasıl olduğunu bilmiyordu ama Aras onu kaldırmış ve kendine yaslamıştı. Islak toprak kokusunun yerini alan sonbahar kokusu nefes almasını kolaylaştırmıştı.

"Sonbahar gibi kokuyorsun."

Nefes nefese dudağından Aras'ın omzuna doğru dökülen sözcükler Aras'ı afallatmıştı.

"Nasıl yani?"

Safir, öksürüğünü bastırmaya çalışırken derin bir nefes aldı ve başını Aras'ın omzuna iyice gömdü. Saatin kaç olduğunu bilmiyordu, kendinde değildi. Ama bazı şeyleri içinde tutmak da istemiyordu. Yanında nefes alabildiği biri vardı. Bunu daha önce hissetmemişti. İlk defa kendini güçlü olmak zorunda hissetmiyordu. Bir kuyunun dibinde olsa bile sanki Aras onu koruyacaktı, sanki ona güç olacaktı. Yüzünde gülümseme oluşurken kendini zorlayarak konuşmaya devam etti.

"Sonbahar gibi işte. Soğuk, ürkütücü, fırtınalı, rüzgarlı..."

Son sözcüğü üstüne basa basa söylerken yüzündeki gülümseme genişlemişti. Derin derin nefesler alıp kendini toplamaya çalıştı. İçindeki sözcükleri şimdi boşluğa bırakmazsa bir daha asla bırakamayacak gibi hissediyordu kendini.

"Ama yine de özgür. İnsanı yerle bir edecek güçte. Ama yanındakileri de fırtınanın arkasındaki sığınakta bekletip etrafını saracak bir güç bu. Koruyucu. Fırtınada bile nefes veren, insana yaşadığını hissettiren."

Daha fazla konuşacak gücü kalmamıştı. Gözlerini kapatmış orada öylece duruyordu. Başı hala Aras'ın omzundaydı. Ne halde olduğunu bilmek istese de isteklerinin bir anlamı yoktu. Kapalı tuttuğu gözlerini uyku işgal ederken yükseldiğini hissetti. Aras'ın kollarındaydı ve hareket ediyordu. Düşmemek için ani bir refleksle kollarını onun boynuna doladı. Bu ikiydi. Kendini güçsüz hissettiği daha doğrusu tamamen güçsüz ve savunmasız olduğu bir anda daha Aras'ın kollarındaydı. Ve yine aynı güven duygusunu hissediyordu. Son anımsadığı da bu olmuştu.

*

Safir saatler sonra gözlerini açtığında depodaki odasındaydı. Kendini hala iyi hissetmese de daha iyi bir halde olduğu aşikardı. En azından kendi başına hareket edebilirdi. Yavaşça yataktan doğrulup duvara yaslandı. Sersem bir halde gözlerini odada gezdirirken dolabın yanındaki sandalyede oturan Aras'ı gördü. Bunu beklemiyordu. Tek olduğunu düşünmüştü.

"Günaydın."

Aras'ın sesi kıza garip gelen bir şekilde yorgun çıkmıştı. Ona karşılık vermek için ağzını açtığı sırada ağzında acı bir tat hissetti. Ne olduğunu anlayamadan koşarak banyoya geçti. Tat yoğunlaşırken kusmaya başladı. Dökülen mürekkebin rengi siyah değil, lacivertti. Karşısına çıkan bu manzara kızı ürkütmüştü. Yüzünü yıkadıktan sonra odasına döneceği sırada kapıda dikilen Aras'ı gördü. Yüzündeki endişe ortadaydı. Safir, neden bu kadar korktuğunu anlayabilmiş değildi. Neler olduğunu da anlayamadığı gibi.

Mürekkep DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin