Andrina mahzenlerden geçemeyeceklerini söylediği için normal yolu kullanmışlardı. İlk önce Safir'in kaçırıldığı yere gidecekler, oradan mahzenlere ineceklerdi. Yeraltı mahzenlerinin de karışmış olduğunu söylemişti Andrina. Onun sözünü dinlemekten başka çareleri yoktu. Ancak yer üstünün de iyi olduğu söylenemezdi. Üzerlerine bomba düşmesi an meselesiydi. Dünya, küçük çocukların beyinlerini katleden savaşlı bilgisayar oyunlarından kat be kat karanlıktı. İnsanlar nefes alacak aydınlık bulamıyordu. Bomba sadece şehrin üzerine değil aynı zamanda insanların hayallerine de yağıyordu.
Beraberce depodan çıktılar. Yiğit arabasını deponun içinde bir yerlere sokmuştu. Onu oradan çıkardıktan sonra siyah Citroen'in içine sıkıştılar. Aralarında garip bir sessizlik dolaşıyordu. Kelimeler ağızlarının içinde dans etse de dışarı çıkmamak için inat ediyorlardı. Safir arka koltuktaydı, Andrina ise önü tercih etmişti. İkisi de başlarını cama dayayıp şehrin ölü kokusunu seyrederken Yiğit çatlaklarla dolu yolda arabayı kullanmaya çalışıyordu.
"Kendimden nefret ediyorum." diye mırıldandı Andrina. Sözlerini kimsenin duymadığını sanmıştı oysaki Safir her kelimeyi ruhuna ulaştırmıştı.
"Neden ki? Kendinden nefret etmesi gereken benim. Lanet olasıca bir savaşı durduramadım ve binlerce insanın ölümüne neden oldum. Daha erken hareket edebilirdim."
Andrina başını iki yana sallamakla yetindi. Bu hareketini Safir aynadan görmüştü. Derin bir nefes almaya çalıştıktan sonra yüzünü ellerinin arasına aldı ve parmakları yavaşça boynuna vardı. Nefes almakta zorlanıyordu. Akciğerlerini dolduran taş parçaları varlığını devam ettiriyordu. Gözlerini kapattı sakinleşmeye çalışarak. Öksüreceğini anladığında sağ elini boynundan çekerek ağzına götürdü. Birkaç defa öksürdü derinden. Ellerini çektiğinde gözlerini de açmıştı. Avucunun içinde duran mürekkep damlalarına bakakaldı. Vücudunda kalan son mürekkepleri de bu şekilde atmaya başlamıştı demek. Kitabın sonunu yazmadan ölmek istemiyordu. Burada ya da kendi dünyasında yaşamak umurunda değildi. Onun derdi kitabın son satırlarını yerine yerleştirmekti.
"Daha yolumuz var mı Yiğit?"
"Çok değil Safir. Ancak yol berbat ve yerlerde insanlar var. İlerlemekte zorlanıyorum."
Yollarda insanların olduğu doğruydu ancak pek araç yoktu. Nasıl oluyorsa dünya derin bir sessizliğe kaplanmıştı. Ölüm sessizliği deniliyordu buna. İnsanlar kendilerini eve atmış olmalı diye düşündü Safir. Haklıydı, insanlar kendilerini eve atmıştı. Şu durumda dışarda olmak pek de mantıklı bir seçenek olarak görülmüyordu. İnsanların başına ne zaman mermi yağacağı belli olmuyordu neticede.
"İnelim."
Andrina'nın birden söylediği sözlerle araba sert bir fren yaptı. Yiğit şaşkınlıkla bakışlarını yanında duran esmer güzeli kadına dikti. Ne yapmak istediği anlamaya çalışsa da bu konuda pek başarılı değildi. Zaten başarılı olsaydı Vera'nın duygularını görmez miydi? Oysa sözcükleri onun ağzından duyana kadar beklemişti, görmemişti.
"Buradan nereye gideceğiz ki?" diye soran Safir'in sesi buz gibiydi. Tüm duygulardan arınan bu ses duyanın tüylerini ürpertiyordu. Andrina soruya cevap vermeden indi ve kokusu gelen iki sokak ötedeki denizi koklamaya başladı. Mahzenlere geçiş için bir başka yol kullanacaktı. Armen mahzenlerde olduğuna göre orayı kullanmasının bir mahzuru olmadığını düşünüyordu. Zaten şu saatten sonra hiçbir şeyin önemi yoktu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mürekkep Dünya
FantasiaGücünü ve güzelliğini adından alan bir kız ; Safir. Tek sığınağı kitaplarken şimdi bir kitabın içinde esir. İsteği gerçekleşti. Kurtarması gereken bir dünya var! Ve durdurması gereken bir savaş. Peki ya ölürse ? Ya da daha beteri. Bu kitabın içinde...