"Açın, benim Safir. Açın yalvarırım."
Sesi güçsüz ama yüksekti. Kafasını kapıdan çektiğinde kapı açıldı. Vera umutla karşısında duran kıza baktı. Buradaydı.
Vera'nın gözleri yeşilin en karanlık halindeydi. Korku tüm benliğini gözleriyle beraber kendine esir etmişti. Karşısında Safir'i görünce sevinçten ne yapacağını şaşırdı. Ancak içinde dönen bu sevinç parçacıklarına rağmen sadece dikiliyordu. Gözleri Safir'in kucağındaki bebeğe kaydı önce, sonra da onun elini tutan mor elbiseli kıza. Küçük kızın kahverengi gözleri karanlık bir gecenin izlerini taşır gibiydi. İçinde birkaç küçük duygu kıpırtısı belirmişti. Ancak onlardan başka bir şey görülmüyordu ki onların bile ne olduğu tam olarak anlaşılmıyordu.
Safir, kapının aralanan boşluğundan girdi kucağındaki bebek ve elindeki kızla. Vera ise kendine gelerek kapıyı kapattı ve içindekileri ancak dışarı vurmaya başladı. Sevinçle zıplarken Safir'e sarıldı, kızın kucağındaki bebeğe dikkat ederek. Ardından yere çöküp küçük kıza baktı buruk bir tebessümle.
"Hoş geldin."
Vera'nın sözlerine karşılık vermedi küçük kız ve her ne kadar güvenmese de Safir'in bacağının arkasına saklandı.
"Yiğit nerede?" diye sordu Safir karşıdaki metal kapıdan odaya geçerken. İçeride olsaydı Vera ile beraber kapıyı açacağını düşünmüştü. Burada olmadığını biliyordu. Vera'nın böyle yalnız kalmasını aklı almıyordu.
"Aşağıda. Belki siz gelirsiniz diye ben burada kaldım, Yiğit de sizi bulmak için alt katta işte."
Kucağındaki bebeği girdiği odadaki koltuğun üzerine bıraktı Safir. Bebek çoktan uyuyakalmıştı. Küçük kızın ise gözleri kapanmak üzereydi. Zor bir gün geçirdiği gözlerinden belliydi.
"Duş almak istersen yukarıya çıkabiliriz."
Safir sözcüklerin ağzından son derece nazikçe çıkmasına özen gösterdi. Kız yeterince korkmuştu zaten. Kızın sarı saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırdı.
"Fena olmaz." Dedi küçük kız çekinerek. Ancak bu çekingenlikte biraz da kendini koruma dürtüsü vardı. Çekiniyorum ama güçlüyüm ben demek istiyordu piyano notası gibi hafif olan sesi.
"Gel hadi." Diyerek gülümsedi Safir ve ellerini tutarak onu üst kata çıkardı. Merdivenleri teker teker çıkarken kızın ayağından damlayan kan dikkatini çekti. Kaşlarını çatıp birden durdu ve kızın pantolonun üzerindeki lekeye baktı. Açık renk kot pantolonun üzerinde koyu bir leke oluşmuştu.
"Bacağına ne oldu?"
"Önemli bir şey değil."
"Bak, biraz önce gördüğün abla bir doktor. Bacağına ne olduğunu söyler misin?"
"Gerçekten o doktor mu? Annemi iyileştirebilir mi yani?" dedi küçük kız bir anda umutla. Safir gözlerinin dolmasına engel olamadı. Kıza annesinin öldüğünü nasıl açıklayacağını düşünmeye başladı. Bu gerçekle yüzleşmek için çok küçüktü ancak başka çaresi de yoktu. Boştaki eliyle kızın başını okşadı. Şimdi söyleyemezdi, şu anda söyleyemezdi. Ama birazdan o acı sözcükler ister istemez dudaklarından dökülecekti.
"Ama önce senin yaranı iyileştirmemiz lazım. Şimdi yukarıya çıkıp oturalım, ben de o ablayı çağırayım olur mu?"
Başını sallamakla yetindi küçük kız ve yüzünde bir anlığına oluşan umut ifadesi yerini eski sert ifadeye bıraktı. Kalan basamakları da hızlıca çıktıktan sonra Safir, kızı kendi odasına götürdü. Yatağının üzerine oturtup pantolonun sıvadı. Dizinin hemen alt kısmındaki derin çizik ortaya çıktı. Nasıl oluştuğunu bilmese de yaranın derinliği ciddiyetini gözler önüne seriyordu. Durmaksızın akan kan kızın bacağını neredeyse tamamen kaplamıştı. "Bekle beni" dedi Safir pikesinin kana bulanacak olmasına aldırmayarak ve Vera'yı çağırmaya indi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mürekkep Dünya
FantasyGücünü ve güzelliğini adından alan bir kız ; Safir. Tek sığınağı kitaplarken şimdi bir kitabın içinde esir. İsteği gerçekleşti. Kurtarması gereken bir dünya var! Ve durdurması gereken bir savaş. Peki ya ölürse ? Ya da daha beteri. Bu kitabın içinde...