Öncelikle merhabalar. Bayramdan sonra diğer hikayem Zemheri'ye devam edeceğim, okuyucusu varsa buradan duyurulur. Ayrıca değişik bir vampir hikayesi ile karşınıza çıkmayı hazırlanıyorum. Şimdiden hazırlıklı olun ve lütfen desteklerinizi eksik etmeyin. Sevgiyle kalın. *-*
Alnında hissettiği serinliğe eşlik eden acıyla gözlerini araladı kız. Görebildiği şey sadece karanlıktı. Belki de gözlerini hiç aralamamıştı. Anlayamadı. Başına aldığı darbeyle kendinden geçmişti. Mürekkebin aktığını hissedebiliyordu. Acıdan dişlerini sıktı. Dökülen inlemeyi adamlar duymamıştı. Gözlerini açmak için kendini tekrar zorladı. Birkaç denemeden sonra vazgeçip olduğu yerde öylece oturmaya devam etti. Ellerinin ve ayaklarının üzerinde bir yük var gibiydi. Hareket edemiyordu. Her çabasında elini kesen sert bir şey ona engel oluyordu. Esrar kokan odada nefes almaksa ayrı bir eziyetti. Kendini kapana kısılmış gibi hissediyordu. Daha önce yaşamadığı kadar derin bir acı başından bir an bile eksik olmuyordu. Olanları hatırlamak için kendini zorladığında beyninin içine sanki bir sinek girmişti. Oradan oraya dolaşan ve vızıltısı sinir bozan o sinek olanları hatırlarken onu zorluyordu.
"Kendine gelir mi dersin?"
Konuşmasıyla ağzında bir şey olduğu anlaşılan adamın sesi gençti. Kız tanımadığı sese kulak kesildi. Ferah'ın babasının ne gibi bir derdi olup da kendisini kaçırabilirdi, anlamakta zorlanıyordu. Sessizliğini muhafaza edip adamların konuşmasını dinlemeye çalıştı. Kaç kişi olduklarını bilmiyordu ancak adam soru sorduğuna göre yanında biri daha olmalıydı.
"Dört canlıdır o. Gelir birazdan."
"Güzel kızmış. Yazık oldu."
"Ne yazığı oğlum? Sanki sana bakacaktı dışarda?" diyen Ferah'ın babasının sözlerine iğrenç kahkahası eşlik etmişti. Gözleri kapalı olsa da Safir, sarı dişlerini hayal edebiliyordu.
"Ama artık burada. Belki istediğini yaparsın belli mi olur? Ayrıca, çok işimize yarayacak bu güzellik. Benden demesi."
Bir insanın ne kadar iğrençleşebileceğini bu sözlerle anlamıştı Safir. İçini kaplayan korku ve midesindeki bulantıyla dişlerini iyice birbirine geçirdi. Buradan çıkması gerekiyordu. Nasıl yapacağını bilmiyordu. Nerede olduğunu şimdi anlıyordu. Gördüklerini birleştirdiğinde çıkan sonuç belliydi. Kitapta okuduğu yerlerden biriydi. Andrina, zihnindeyken bunu fark etmediği için kızıyordu kendine. Ayrıca ev hakkında çok detaylı bilgisi de yoktu. Sadece kitabın başında ana karakter sandığı kızın sürekli geldiği bir yerdi. Ancak Andrina, sadece kızın eve gelişini anlatmıştı. Eve dair betimlemelerde bulunmamıştı. Kızın neden sürekli buraya geldiğini de yazmamıştı. Zaten çok geçmeden kız ölmüştü. On sekizinde. Önemli soru işaretleri kızla beraber gömülmüştü. Ve hikaye bundan sonra başlamıştı. Asıl savaş beş yıl sonra başlamıştı. Safir, bir türlü bu kızın önemini anlayamamıştı.
"Kendine geldin mi kız?"
Ferah'ın babası, Sinan, kızın çelimsiz kafasını kaldırdı. Daha önce kanı bu kadar koyu olan birini görmemişti. Kurumaya yüz tuttuğu için bu kadar siyah olduğunu düşünerek kızın kapalı gözlerine bakmaya devam etti. Safir'in belli etmemeye çalışsa da sıktığı dişleri kendine geldiğini ele veriyordu. Sinan, esrar kokan nefesini kızın yüzüne verirken kendi başını sağa sola çevirmişti. Bu çelimsiz kızı böyle karşısında, güçsüz bir vaziyette görmek ona keyif veriyordu. Zamanında kendisiyle çok uğraşmıştı. Başına bir sürü bela açmıştı. Ama Sinan bir fare misali karşısına çıkan tüm kedilerden kaçmıştı.
"Zorlama istersen güzelim. Bak, söz bir şey yapmayacağım. A, söz mü verdim ben? Neyse. Biliyorsun zaten beni. Sözlerini tutan bir adam olmadım hiçbir zaman. Haydi, aç da gözlerini göster bize kendini."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mürekkep Dünya
FantasyGücünü ve güzelliğini adından alan bir kız ; Safir. Tek sığınağı kitaplarken şimdi bir kitabın içinde esir. İsteği gerçekleşti. Kurtarması gereken bir dünya var! Ve durdurması gereken bir savaş. Peki ya ölürse ? Ya da daha beteri. Bu kitabın içinde...