Uyuyakaldım
Aklımın iplerini saldımYüksek Sadakat _ Aklımın İplerini Saldım
⭐
Toprak ertesi gün İstanbul'a geri döndü. Deniz yine yalnızlığı ile tek başınaydı. Hava öncesine göre biraz daha ısınmış gibiydi. Atıştırmalık bir şeyler hazırlayıp dışarıya çıktı ve göl kenarındaki masaya tepsiyi bıraktı. Eve dönüp bir minder ve her ihtimale karşı da bir battaniye alıp geri masaya döndü. Göl sakin ve dupduruydu. Hazırladığı kahvaltılıkları kendisinden beklenmeyecek bir hızla tüketirken Deniz'in aklında Toprak'ın giderken söyledikleri vardı. Toprak gidecekken geri dönmüştü. Deniz'in karşısına dikilmiş dururken söylemek istemediği ama söylemek zorunda olduğu bir şey var gibiydi. O dudağını hırsla kemirirken dayanamayıp,
"Ne söyleyeceksen söyle Toprak!" demişti Deniz sıkıntıyla.
"Deniz... Bahriyeli her an olaya el atabilir. Ege ona gitmek istemiyor. Gölge ile görüşmüş..." diye başlamış ama Deniz hızla onun sözünü kesmişti.
"Kimle görüşmüş dedin?" demişti Deniz mutlulukla haykırarak.
"Gölge işte. Ben de şaşırdım. Ama sen niye gülüyorsun?" demişti Toprak merakla. Deniz eliyle 'boş ver' dercesine konuyu geçiştirmiş ama yüzünde Ege'den ayrıldığından beri ilk defa samimi bir gülümseme belirmişti. Demek ki, Umut ve Ege bu işte beraber olabilirdi. Barışabilirlerdi. Bu durum onun bu işe artık Umut'u karıştıramayacağı anlamına gelse de sevinmişti. Toprak, Deniz'in yüzüne şüpheyle baksa da anlatmaya devam etmişti.
"Gölge, Ege'ye bir teklifte bulunmuş, Ege de ikilemde kalmış. O yüzden Bahriyeli fikrini kafasından atmış değil çünkü sanırım aralarında bir tartışma olmuş Ege ve Gölge'nin. Demek istediğim ben aramadığım müddetçe beni veya başka birini arama. Gölge seni ararsa da açma. Son olarak da evden ne olursa olsun dışarı çıkma." demişti tedirginlikle.
"Babamı aramam gerekiyor. Söz verdim." dedi Deniz sıkıntıyla iç çekerek.
"Bugün ara ve birkaç gün arayamayacağını söyle. Bu çok tehlikeli Deniz!" demişti neredeyse yalvararak.
"Tamam, seni dinleyeceğim. Sen de fazla oyalanma. Benim kadar senin de ortalarda dolanman tehlikeli. Beni bulduysa seni de bulur. Ayrıca Ege salak değil. Gölge işe karışırsa senin de onlardan uzaklaşman gerekir." dediğinde Toprak'ın yüzünde hüzünlü bir gülümseme belirmişti.
"İki gün sonra görüşürüz." deyip Deniz'i duymazdan gelmişti.
Deniz bakışlarını düşüncelere dalmasına sebep olan gölden çekip önündeki tepsiye döndü. Şaşkınlıkla açıldı gözleri. Tepsi bomboştu. Toprak yüzünden kapalı olan iştahı fazlaca açılmıştı. Söylene söylene masadan kalkıp içeri geçti.
"Ayarın yok Deniz. Ya hiç yemiyorsun ya da hayvan gibi yiyorsun." dedi Deniz kendi kendini azarlayarak. Tepsiyi mutfak tezgahının üzerine bırakıp salona gitti. Rastgele bir film seçip televizyonu açtı. Film başlamadan önce babasını aramaya karar verip filmi durdurdu. Telefondan numarayı çevirip kulağına götürdü. Kısa bir süre sonra tanıdık sesle telefon açıldı. Deniz yüzünü mutlu bir gülümseme kaplarken,
"Merhaba baba." dedi sıcacık bir sesle.
"Ah, kızım! Ne kadar merak ettim seni haberin var mı? Kaç gündür aramıyorsun!"
"Özür dilerim, baba. Pek aramaya imkanım olmadı. Zaten kısa konuşmak zorundayım. Konuşmalar bir dakikadan fazla olamaz." dedi özür diler bir tonlamayla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sekreterin Geçmişi
Mystère / ThrillerSekreter Serisi'nin ikinci kitabıdır! "Kendi karanlık okyanusumdu beni boğan." Onu bırakmak bu hayatta yaptığım en zor şeydi. Ama gitmek kaçılmazdı. Ona bir şey olmasına asla izin veremezdim. Hayatı ile oynayamazdım. Benden nefret etmesine razıyım...