1. Yalnızlık Sarhoşu

19.2K 643 97
                                    

Sensiz yaşamak ne ki zaten?
Gökhan Türkmen _ Olsun

⭐ 

7 Ocak 2016 

Acılı Günlük, 

Bu hitap şekli daha güzel sanki. Sana sevgilerimi anlatmayacağım nasılsa. Sadece acılar... Bugünlerde sadece acı var çünkü. Hayatım canıma kastediyor ve benim canımı kurtarmaya mecalim yok. Canımı kurtardım diyelim hayatım ne olacak? Yaşayamadıktan sonra o taşıdığın canın ne kıymeti var? Boğuştuğum düşüncelerim bunlar işte ve ben sözde canımı kurtarışımın yedinci günündeyim ben. Bir haftadır nefes alamıyorum. Oysa ki oksijenin bol olduğu bir ormanın içindeyim. Ama sanki ciğerlerim oksijene hasret kalmış gibi derin nefesler çekiyorum. Ruhumsa  bir haftadır bana küs. Ağzını açıp tek kelime etmedi. Pes ettim ben de, konuşmuyorum onunla. Nasılsa ihtiyacı olduğunda, işi düştüğünde benimle konuşacak. O yüzden dert atmak için seni seçtim, acılı günlük. Gözümü önümdeki boğucu göl manzarasına bakmaktan iyidir sana içimi dökmek. Belki de oydu beni boğup ciğerlerimi oksijene hasret bırakan. Ama alaycı tarafım itiraz ediyor. 'Hayır Deniz! Göl değil kendi karanlık okyanusun seni boğan.' Sence haklı mı? Haklı olduğunu düşünmek istiyorum. Bence şu zifiri yeşil göl suçlu. Sadece o suçlu... 

Deniz sessizliği bozarak çalan telefonla elindeki siyah defteri kapattı ve karamsar düşüncelerini köşelerine kovaladı. Masanın üzerindeki telefonu alıp ekrana baktı. Arayan Toprak'tı. Deniz iç çekti. Başka kim olabilirdi ki zaten? 

"Toprak." dedi ifadesiz bir sesle.

"Herkesin mektubu eline geçti. Yarın yanına geleceğim. İstediğin bir şey var mı?" diye hızlıca konuştu. Konuşmaları bir dakikanın altında tutmaları gerekiyordu. Her ne kadar numaralarını değiştirmiş olsalar da, Ege'nin eli uzundu.

"Sanırım yok." dedi Deniz kısa bir süre düşündükten sonra. 

"Sabah görüşürüz o zaman." dedi Toprak ve Deniz'in cevabını beklemeden kapattı. Telefonu masanın üstüne geri bıraktı ve mutfağa doğru ilerledi. Kendini hiç aç hissetmiyordu ama bir kahveyi reddetmezdi. Çaydanlığı ocağa koydu. Su kaynayana kadar bir kupa ve kahve kavanozunu çıkardı. Su kaynayınca kupaya döktü ve buharı tüten acı kahvesini alıp tekrar daha biraz önce kalktığı sallanan sandalyesinin yanına gitti. Kahveyi sehpaya bırakıp cam kapıya yöneldi. Hafifçe çekerek kapıyı açtı. Açmasıyla birlikte de içerisi buz gibi havayla doldu. Temiz kar havasını içime çekti. Yerler en az genç kadının ayak bileklerine gelecek kadar karla kaplıydı. Manzaraya karşı gülümsedi. Birkaç adım önündeki göle yansıyan beyazlamış ağaç siluetlerinin görüntüsü hoşuna gitmişti. Vücudunun bir anda hızla titremesiyle manzaranın büyüsünden kurtuldu. Kapıyı geri çekerek kapattı. İçerisi fazla soğumamıştı. Düşüncelerini doğrularcasına arkasındaki şömineden çıtırtılar geldi. Sandalyeye oturup kupayı eline aldı. Gözlerini durgun göle kilitledi. Yedi gündür yaptığı çok da bir şey yoktu. Sadece gözlerini göle dikip kahve içiyordu. Gözleri göldeydi ama aklı bu güzel manzara ile alakalı değildi. Gözleri bir çift gri bulaşmış mavi göz dışında hiçbir şey görmüyordu. Onu özledim. Çalan telefonla tekrar irkildi. Kaşları çatıldı. Toprak'la daha yeni konuşmuştu. Şimdi kim arıyordu? Telefonu eline alıp ekrana baktı. Yüzüne istemsiz bir gülümseme yayıldı. Telefonu açıp kulağına götürdü. 

"Açmayacaksın sandım." 

"Şaşırttın." dedi Deniz gülerek.

"Keşke sen de beni şaşırtsan... Hala bana nerede olduğunu söylememekte kararlı mısın?" dedi Umut bıkkın bir sesle. 

Sekreterin GeçmişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin