Her şey saniyede olup bitiyor. İnsanlar saniyeler içinde ölüyor, saniyeler içinde doğuyor. Hiçbir şeyin tekrarı yok. Ama olsaydı bazı şeyleri tekrar yaşayıp düzeltmeyi çok isterdim. Hayatımızda saniyelerin bile çok değeri varken geçmişte yaptığım o boş şeyleri yaşadığıma pişmanım. Bazıları 'insan yaşadıklarından pişman olmamalı' der. ben o bazılarından değilim. Ben geçmişinden pişman olanlardanım. Neden olmayayım?
Dokunmak... duygu gerektirir. O duyguyla beraber çarpan temiz bir kalp gerektirir. Eğer içimizde bir yerlerde varsa mutluluk gerektirir. Buğranın dokunuşu... Tüm şehveti içinde barındıran korkak ama tutkulu duygu karmaşasını içinde barındırıyordu.
Bedenimin onun nefesine ihtiyacı varmış gibi hissetmemin sebebi neydi bilmiyorum. Yaralarımın ılık bir rüzgara ihtiyacı varmış gibi sızlamıştı dün gece. Babam sinirlerime hakim olamayıp bir yerlerime zarar verdiğim zaman yaralarıma bakıp 'üstünü biraz açık tut yaranın hava alması iyi gelir' derdi. Babam haklıydı, Buğranın nefesi yaralarıma bir nebze de olsa iyi gelmişti.
Duygu karmaşası demişken... Benim o duyguyu gerçekten hissetmeme engel olan bir şey vardı. Geçmiş... Her genç kızın olduğu gibi benimde hayatıma birileri girip çıktı. Çıkarken içimde şuan hâlâ aşamadığım korkular bıraktılar. Sevme korkusu, hissetme korkusu, dokunma korkusu ve beraberinde gelen bazı korkular. Pişmanlıklarımın,hatalarımın getirdiği korkular. Bunları aşmak için ne zaman tırmansam korkularıma, ağır geldiler ve taşlar dikenler vücuduma bata bata tekrar düştüm aşağıya.
Bazen umut diye bağıran bir çocuk olurdu içimde. Suskun bu aralar,sesi çıkmıyor. Elleri karnında siyahı kusmamak için çabalıyor. Duvarlar üstüme geldiği zaman kulaklarıma kapattığım ellerim titriyor bazen. Gerçeği duymamazlıktan gelemezsin diyor boşluktan birileri. Yorgunsun daha nereye kadar tırmanacaksın? diyor tekrar. Yoruldun umudu ne kadar tutacaksın? Yavaşladın daha ne kadar kaçacaksın? Nereye kadar tutacaksın kendini? Nereye kadar savaşacaksın geçmişle? Diyor içimdeki birileri.
Eğer o hataları yapmasaydım şimdi bazı şeyleri yaşamaya korkmazdım. Korkunun hislerimi de kendiyle beraber bir çukurda büyümesine izin vermezdim. Belki de şuan 'keşke' demezdim. Belki de içimde ki çocuk deniz dalgalarının kıyıya çarptığı gibi dışıma da vururdu.
Ben içindeki umudu susturan bir kızım. Ve ben son bir haftadır o umudu tekrar filizlendirmeye başlayan bir adamla uyanıyordum.
Uyandığımda yanımda yoktu. Kalkmak için hamle yaptığımda dikişlerimin sızısıyla karşılaştım. Başımı tekrar yastığa koyup bir kez daha hamle yaptım ve bu sefer başardım.
Yavaş adımlarla bir elimde duvara tutunarak kapıyı açıp dışarı çıktım. Aşağıda ki televizyonun önüne yığılmış bir sürü gazete yığını vardı ve onunla birlikte etraf bir hayli dağınıktı. Akşamdan kalma bardaklar kâseler halâ koltukların üstündeydi.
Lavabo mutfağın yan tarafındaydı. Mutfaktan konuşmalar ve gülme sesleri geliyordu. Ayak seslerimi duymuş olmalılar ki Cemre mutfaktan çıkıp yanıma geldi.
''Günaydın uykucu'' deyip sarıldı.
''Günaydın. Siz çok mu erken uyandınız?'' dedim bende sarılırken.
''Yok şimdi uyandık sayılır kahvaltı yapıyorduk hadi gel.''
''Elimi yüzümü yıkayıp geliyorum.'' dedikten sonra gülümseyip mutfağa gitti.
Elime sabun sıkıp soğuk suyun altında güzelce yıkadıktan sonra buz gibi suyu yüzüme sertçe çarptım. Yorgun görünüyordum.Bir hafta boyunca uyumaktan başka bir şey yapmamıştım. Bugün dışarı çıkmak istiyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/28884145-288-k288252.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıktan Aydınlığa
Ficțiune adolescențiBir cinayet. İki görgü tanığı. Ve tıpkı kâbuslar gibi bitmek bilmeyen olaylar. Karanlıktan çıkmak istiyorlar ama karanlık üstlerine çökmüş, ruhlarıyla harmanlanıp vahşi bir hayvan gibi kemiriyor zaten tükenmekte olan aydınlığı. Bu hikayede sorulma...