Çarptığım kişinin o çocuk çıkması beni bir hayli şaşırtmıştı. Resmen çocuğun içine düşecek gibi bakıyordum. Seni yakışıklı seni. Bir süre onu izledikten sonra özür dileyen taraf ben oldum. Çocuk gayet sülalem rahat bir tavırla önemli değil diyip yanımdan ayrıldı. Yaa... Çok havalı değil miydi? Hele o saçları. Tamam gözleri yeşil olabilir ama baya iyiydi. Saçları Kıvırcık yana yatırılmış tamtatlı duruyordu. Pürüzsüz yüzünü saymıyorum bile. Git gide daha çok merak ediyordum kendisini.
초초초초
Bu olayı açıklamak için ne yapmalıyım? Ne yapmalıyım da Müdüre hanımcımcıma kanıtlamalıyım. O hain pis sarı kafalı egoist şeyle çıkmıyorum ben. Sevgili falan değilim asla olmam da zaten. Tamam namussuzun güzel gözleri olabilir. O saçları da gözlerini tamamlıyor da olabilir. Pürüzsüz yüz hatları ve gülüşü güzel de olabilir. Gelişi güzel yaratılmadığını anladık. Ee... ben nasıl kanıtlayacağım? Neden bunu ben yapıyorum da o sarı kafalı sadece izliyor? Off...
"Kafayı yiyeceğim ya." Arkaya doğru kendimi attım. Spor salonunun ortasında öylece uzanarak düşünmeye devam ettim. Günlerdir düşünme görevinden hareket eylemine terfi edememiştim. Sanki beyinimin içindeki küçük işçiler tek tek pratik fikirler kısmını siliyorlardı. Buna engel olmam lazımdı. Beyin benim, kafa benim.. ne oluyor lan?
"Mavi! Fazla takıyorsun. Ayrıca kaç hafta oldu hiç konuşmadınız bile. Müdüre bunu görmeyecek kadar aptal değildir herhalde. Derslerde konuşmuyorsun ve arıza çıkarmıyorsun. Git gide iyi öğrenci yolunda ilerliyorsun." Diye açıklama yapan Can'ı dinledikten sonra alkışlamaya başladım.
"Vay be. Arkadaşını da teselli edermiş. Mal mısın Can sen? Ben iyi öğrenci olmak mı istiyorum? Ben bu fotoğrafların gerçeğini ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Dediğin gibi kaç hafta geçti, 1 ayım dolmak üzere. Zaten annem olanları öğrendikten sonra trip atmaya başladı. İşin içinden çıkamaz hale geldim." dedim. Elindeki topu bana attı. Bir topa bir Can'a baktım. Amacın ne bakışlarımı üstünde gezdirdim. Yanıma gelip elimi tuttu. Sonra beni ayağa kaldırıp potanın karşısına geçirdi. "Ne istiyorsun benden?" Dedim üşengeç bir tavırla. Kendi eline bir top aldı.
"Şimdi en güzel dileklerde bulunup topu potaya at."
"Saçmalama istersen bu ne işe yarayacak?"
"Sadece basket atarsam mutlu olmanı sağlayacak. Dene." Diyip gözüyle potayı gösterdi.
"Ama ben atamam ki."
"Çok karamsarsın ha. İyi düşün iyi olsun diyen küçük kıza n'oldu?"
"Öldü o. Çok oldu cenazesi kalkalı." Rasgele topu potaya salladım. Tabi ki girmedi. Can elime bir tane daha top verdi. Onu da attım. Girmedi. Birkaç tane daha denedim ama yine başarılı olmadı. Bazıları potaya bile değmedi. "Ben kendimi biliyorum işte olmuyor. Sürekli herşeyde başarısızım. Bu olayın aydınlanmasında da başarısız olacağım. Zaten neyde başarılıyım ki." Elimdeki topu yere sertçe vurup kapıya doğru ilerledim. Parlak bir fikir bulmaya çalışırken birde üstüne umutsuzluk, karamsarlık da eklenmişti. Elde var -1.
Bahçede yürürken karşımdan Deniz ile Güneş geldi. Onlara hiç bakamadan yanlarından geçip gitmek istiyordum ama Güneş denen o sarı sever önümde durdu. Kafamı kaldırıp o badanalı yüzüne baktım. İçimde ki Neriman İplikçi baş kaldırırken konuşmaya başladı. Ses tellerin yerinde civciv olduğu konusunda şüphelerim var.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
~MAVİMSİ~ \\ NH \\
Teen FictionKüçük pembe şekerleri görebiliyordum sonra kase elimden kayıp düşüyor. Bazı aşklar kavuşmadan güzeldir... Mizah kurgusuyla başlayan aslında Niall Horan hayran kurgusu olup genç kurguya kayan bir türdür. "Mavi gözleri severim birde seninkileri..." ...