2. Bölüm ~ Mavimsi Müdüre ~

326 32 1
                                    

Şu okulda sevdiğim bir öğlen arası vardı onu da bok ettiler ya... hadi hayırlısı. Kağıdı öğretmene verdi. Şimdi ödevi yapmış görünüyorum ama yapmadığımı biliyorum. Deniz bu ödevi öğretmene vermesiyle benide otomatik olarak 1 günlüğüne kölesi mi yapmış bulundu?! Anlamadım gitti. Öğretmen sınıftan çıktıktan sonra vakit kaybetmeden o da sınıftan çıktı. Elleri cebinde, keyfi yerinde... Sınıfta sadece Can'la kalmıştım. Tabi Can bilmiyordu aramızda geçen diyaloğu. Birde onu açıklamak vardı.

Cana yemek yerken herşeyi anlattım. Kendisi yine korumacı tavrına bürünerek beni savundu. Daha sonra Deniz'i dövebileceğini söyledi. Ama ben öyle birşey yapmasına gerek olmadığını uygun bir dille anlattım. Döve döve de anlatmış olabilirim. Ama siz bunu boşverin. Yoksa anlayacağı yok bu hayvanın.

Yemekten sonra basketbol sahasına gittik. Can atış çalışmaları yaparken bende onu izliyordum. Kafam zaten 1 milyondu. Sadece izlemekle yetiniyordum. Şu anda düşünebildiğim tek şey o sarının yüzünden çok fazla düşünmüştüm ve beynim ısınmıştı. Hani böyle dizüstü bilgisayar ısınır da soğuması için dinlendirmeye ihtiyaç vardır. Onun gibi birşey oldu bana dinlenmeye ihtiyacım var. Mümkünse bir ömür okula hiç gelmeyeyim. Anca soğurum bu kafayla.

"Biz niye bu okula geldik ki?!" Dedim ifadesizce potaya bakmaya devam ederken.

Can bana dönüp elindeki topu bakmadan potaya attı ve şöyle dedi. "Ben sen geldin diye geldim. Yoksa benim ne işim var burada?" Eline bir tane daha top alıp fırlattı.

"Tabi okuyacaksın mal! Off... ben bu okulda okumak istemiyorum." Diye isyan ettim. Öylece durup Can'ın beni teselli etmesini beklerken sırtıma gelen bir topla irkildim. Arkamı dönüp baktığım da hiç şaşırmadım. "Sarı!" Diye sinirle söylendim. Pişmiş kelle gibi bize uzaktan sırıtıyordu.

"Şikayet ve isyanların bittiyse gidelim. Daha taşınacak eşyalar var." Dedi cool bir ses tonuyla. Bu coolluğa karşılık vermek istedim ama maalesef olmayınca olmuyor işte. Zorlamaya gerek yok bence.

"Taşınacak eşya derken?" Dedim gözlerimi kısarak onu süzdüm. Bu yaşta sarıya boyattığı o çakma sarı saçlarının dip boyası gelmişti. Pembe dudakları hafif yukarı kıvrılırken, o derin deniz gözleri meydan okuyan bir bakışla beni süzüyordu. Sanki kafasında benim hakkımda kötü kötü şeyler düşünüyor. Bakışlarımızla birbirimize meydan okurken ikimizde kazanmayı arzuluyorduk. Ama illa bir kaybeden olacaktı ve bu ben oldum. Can'ın sinirle bir küfür mırıldanıp hızla Deniz'e doğru bir atak yapınca ayağa kalkıp Can'ın koluna yapıştım.

"Yapma Can'ım elini kana bulama. Sen gidersen ben ne yaparım?" Gözlerimi kapatıp koluna yapıştığım Can'a yalvaran sözcükler sarf ederken sahanın diğer tarafında illa dayak yemek isteyen sarı kısa bir kahkaha attı. Gözlerimi açıp sarıya baktığımda bana kafasıyla kapıyı işaret etti.

"O ödev boşuna verilmedi. Ve eşyalar kendi kendini taşıyamaz." Diyip ciddileşti. Zaten sinirli ve ciddi olan Can kolunu benden kurtarıp Deniz'e doğru gitti. Peşinden koşup aralarına girdim.

"Tamam! Sakin oluyoruz şimdi değil mi Can? Sakin!" Diyip yapmacık bir şekilde gülümsedim. Sonra sarıya dönüp "Ben ödevi ver demedim ki sen verdin. Bu yüzden kölelik iptal!" Diyip elimi göğsümde birleştirdim. Rahatmışım gibi bir tavır sergiledim ama resmen kumar oynuyordum. Aşırı zeki bir çocuğa karşı ezik bir ben! Hiç adil değil.

"Bir anlaşmamız vardı. Ödev hocanın eline geçtiği an kölem oluyordun. Ben o kağıdı hocaya verirken itiraz etmediysen bu kabul etmişsin anlamına gelir!" Diyip zekice bir bakış attı.

"Zeki sarı seni" Diyip Can'a baktım. İşim bitmişti. Yolun sonunda bir ışık görmek mümkün değildi artık. Çünkü bu sözlerden sonra Can da bir tuhaf bakmaya başlamıştı. Sanki... ona hak verir gibiydi... oo hayır!! Olamaz! Hayır hayır, hayır vee hayır...

~MAVİMSİ~ \\ NH \\Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin